Malum, dünyanın bütün demokratik ülkelerinde olduğu gibi, bizim ülkemizde de siyasi partiler; yelpazenin sağında, solunda, merkezinde ve hatta sağ ve solun uçlarında yer alırlar. Gerçi, bizim ülkemizdeki bu çeşit benzetmeler ve isim takmalar sadece şekildedir; dünyadaki sağla solun bizdeki ile yakından ve uzaktan bir alakası yoktur. Dolayısıyla böylesi bir tanımlama bizi sağlıklı bir sonuca götürmez. Peki öyleyse; bizdeki siyasi partileri hangi kategoriye göre sınıflandırıp değerlendirmek gerekir? En sağlıklısı; bizdeki siyasi partilerin hepsini iki kategoride mütalaa edebiliriz. Birincisi statükodan yana olanlar, diğeri ise, yenilikten ve değişimden yana olan siyasi partiler... Bu değerlendirmemizin ispatı, son on senedir cereyan eden bütün olaylarda kendini göstermektedir. Siyasi partilerin sağda ve solda olmalarına bakılmaksızın, en sağdakilerle en soldakilerin bile statükodan yana nasıl birleştiklerini defaatle görmedik mi? Onların solcu, ulusalcı, millici vb. olmaları hiçbir şey değiştirmiyor. Zira, basit bir hadisede bile en solda gözüken parti ile millici görünen partinin aynı hedefe kilitlendiklerini görürsünüz. AB'ye karşı olmak Zaten kendileri de gizlemiyor; açıkça AB'ye karşı olduklarını, özelleştirmeden yana olmadıklarını hemen her fırsatta haykırıyorlar. AB'ye karşı olmak; Türk halkına hakkı ve hukuku, diğer bir ifadeyle insan hak ve hürriyetlerini fazla görmektir. Özelleştirmeye karşı çıkmak ise, komünist iktisadi düzenden yana olmaktır. Doğu Avrupa ülkelerine bakınız; düne kadar komünist olan bu ülkelerin her birisi, süratla özelleştirmelerini yapıp liberal ekonomiye geçtiler. Ecevit'in ayağını sürüyerek sürdürdüğü Başbakanlık dönemini hatırlayınız. Bizdeki fabrikalar sökülüp Doğu Avrupa ülkelerine taşınıyordu. Neden, biliyor musunuz? Çünkü oralarda teşvik var, vergi muafiyeti var, düşük girdi ve ucuz iş gücü var. Bizde ise, yine hatırlayınız; bir ayda elektriğe iki bazen üç defa zam yapılıyordu. Türk müteşebbisi Avrupa'nın en pahalı elektriğini tüketiyordu. İnsaf ile bakıp değerlendiriniz; AK Parti iktidarı geldiği günden beri elektriğe zam yapmamakta direniyor. Bu durum kimin işine yarıyor derseniz; kimin yaramıyor ki!.. Hem üretici (sanayici-tüccar) ve hem de tüketici memnun. Mesela Fransız komünisti Yukarıda belirttik; dünyadaki sağın, solun bir değeri bir ifadesi var. Oralarda milliyetçiliğin bile bir değeri ve ifadesi vardır. Mesela Fransız komünisti, Fransa'yı ve Fransızları sevmek ve her birisini yüceltmek için çalışır. Bu manada gerçek milliyetçidir. Bizde ise, tam tersidir. Bizdeki solcular; kendilerini halkçı ilan ederler ama, halkın değerlerinden taban tabana zıt bir hayatın idamesini sürdürürler. Daha da ileri giderek halkın değerlerini silmek ve ortadan kaldırmak için çalışırlar. AK Parti, halkın değerlerine saygılı davrandığından; çoğu kez yanlış anlaşılıyor. Geçen seçimlerde seçmenin yüzde 35 oyunu alan ve önümüzdeki seçimlerde yüzde 40'ları hedefleyen bir siyasi parti asla uçlarda olamaz. AK Parti merkezin partisidir. Marjinal partilerin oyları bellidir. Milletimiz onlara hiçbir zaman iltifat etmemiştir. AK Parti iktidarının AB sürecinde; fikir ve ifade hürriyeti, inanç hürriyeti ve teşebbüs hürriyeti konularındaki kanun ve anayasa değişiklikleri onun yenilikçi ve dönüşümcü bir parti olduğunun en açık delilidir. Dört buçuk senelik AK Parti iktidarında ülkemiz derinden bir nefes almış; senelerdir kaybettiği kalkınma hızını yeniden yakalamıştır. Böylesine kalabalık nüfusun ve artışının olduğu ülkemizde siyasi istikrar ve kalkınma şarttır. Aksi halde telafisi mümkün olmayan yaraların açılması kaçınılmaz olur! 70'li senelerden beri hemen her çeşit koalisyonu denedik. Hangisi yüzümüzü güldürdü?