Genel olarak; seçimler öncesi telaş ve heyecan muhalefet partilerinde olur. Yıpranmış ve yorulmuş iktidarlara karşı, kendilerini iktidar namzedi görür ve öyle göstermeye çalışırlar. 2002 seçimleri, sosyolojik yönden irdelenmesi ve incelenmesi gereken ender seçimlerdendir. Zira, bir parti iktidarda yıpranır; seçimlerde muhalefete itilir, Muhalefetteki bir parti de iktidara taşınır. Bu işin normali budur. Ama, 2002 seçimlerinde öyle olmadı; milletimiz çok bilinçli yani sağduyusuyla hareket ederek oy kullandı ve iktidarda bulunun üç ayrı koalisyon ortağı partilerle birlikte; o günkü kötü gidişte payı olduğuna inandığı muhalefet partilerini de sandığa gömdü. Yeni kurulmuş, on altı aylık bir partiyi (AK Parti), yalnızca, siyasi yasaklı olmasına rağmen; kurucu genel başkanı olan Tayyip Erdoğan'ı iktidara taşıyan milletimiz, bu hareketiyle çok önemli mesajlar verdi ama doğrusu bunu hakkıyla değerlendirebilen pek olmadı. Olmadı ki, aradan geçen dört buçuk senelik zamana rağmen, millete göre kendisini dizayn eden hiçbir muhalefet partisi görülmedi. Hepsinin ortak vasfı, millete rağmen 2002'deki koalisyon (DSP'nin yerini CHP alarak) muhalefet işbirliğiyle de sürdürüldü. Bütün bu siyasi partilerin, bir ve beraber oldukları en son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bütün çıplaklığı ile gün yüzüne çıktı. Hepsinin ortak vasfı, millete rağmen; diğer bir deyişle millete karşı birleşmeleridir. Demagojiyi (safsata) siyaset ustaları olan Süleyman Demirel'den öğrenmiş olmalılar ki; bir yandan Cumhurbaşkanını seçtirmeyeceğiz deyip bununla ilgili olarak her türlü anti demokratik dayatmaların içinde oldular; diğer yandan da, yani Cumhurbaşkanı seçilemeyince de, bunlar işte böyle beceriksizdir; ellerinde 354 milletvekili olmasına rağmen bu işi yüzlerine gözlerine bulaştırdılar diyerek sureti haktan gözükmeye yelteniyorlar! Milletin gözünden hiçbir şey kaçmıyor ve her şeyi not ediyor. Bundan dolayıdır ki, hiçbir muhalefet partisine coşkulu bir müracaat yapılmadı. Yine tek ümit iktidar partisi (AK Parti) ki, beş bine yakın kişinin aday adaylığı gerçekleşti. Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin cazibe merkezi olduğunu bildiğinden vitrini; sağcı, solcu, liberal ayırdetmeksizin, kişilik ve konumları itibariyle cevher olan isimlerle süslüyor. Böylece, dosta düşmana gerekli mesajı da vermiş oluyor! AK Parti sağda, solda veya herhangi bir uçta olmayıp merkezin ta kendisidir dedirttiriyor. Her kesimi temsil eden tek parti AK Parti Bunu Tayyip Bey'in söylemesine gerek yok; partiye katılan Ertuğrul Günay, Haluk Özdalga, Mehmet Sağlam, İbrahim Yiğit, Erdal Kalkan, Mehmet Şimşek, Reha Çamuroğlu, Nursuna Memecan ve Ayşenur Bahçekapılı söylüyor. Türkiye Gazetemiz bu haberi; 'ÖZAL GİBİ' başlığı ile duyurdu. Gazete, başlığın açılımını şöyle yaptı: Başbakan Erdoğan, siyasetteki dört eğilimden önemli isimleri AK Parti'nin çatısı altında buluşturdu. Bu arada dostumuz Ertuğrul Günay, törende yaptığı konuşmasında, bu tezimizi doğrular mahiyette şu hususun altını çizdi: 'Toplumun her kesimini temsil eden tek parti AK Parti'dir.' İşte şimdi oldu: AK Parti'nin davası demokrasi olduğuna göre; bunu da omuzlarında yükseltecek kişiler adam gibi adam olmalılar. Bürokraside (19 Mayıs Üniversitesi Rektörü, YÖK Başkanı) ve siyasette (Milli Eğitim Bakanı) olarak tanıyıp bildiğimiz dostumuz Prof. Dr. Mehmet Sağlam, adıyla, soyadıyla müsemma bir kişiliğin ender örneklerindendir. Merkez parti iddiasındaki siyasi oluşumun, merhum Özal'ın deyişi ile dört eğilimi, yani milletin yekununu kucaklamak zorundadır. Milleti bütünüyle kucaklamalı ki, millet de evlatlarına sahip çıksın!