Tarihimizin ve coğrafyamızın bize yüklemiş olduğu misyonun, maalesef farkında değiliz. Ağır aksak yürütmeye çalıştığımız demokrasi tarihimizde; merhum Adnan Menderes (merhum Fatin Rüştü Zorlu) ve merhum Turgut Özal'ın devirleri hariç, dış politikada hep ürkek davrandık. Aman; bana dokunmayan yılan bin yaşasın, deyip kendi kabuğumuza çekildik! Kendi kabuğumuzda bıraksalar iyi; dedik ya; tarihimiz ve coğrafyamız, asla statükoya müsaade etmiyor ve illa dinamizm gerektiriyor. Biz istesek de istemesek de göze batıyoruz; dolayısıyla, bütün hareketlerimiz veya hareketsizliklerimiz, dost ve düşmanlarımızın pertavsızı altında! Başbakan Bülent Ecevit, ABD Başkanı Bush'la yaptığı görüşmede; çeşitli dünya meseleleri etrafında bir ufuk turu yapılınca; Türkiye, dünya meselelerinde sözü dinlenen, fikrine başvurulan, önde gelen büyük bir dünya devleti olarak algılandı. Kim tarafından? Başta Başbakanımız ve heyetimizdeki diğer ilgililer tarafından! Görüyorsunuz değil mi, sevgili okuyucularım; biz farkında olamasak da, başkaları bizim farkımızda! 'Yurtta sulh, dünyada sulh!' söylemini ne kadar yanlış anlamış ve nasıl da yanlış yorumlamışız! Biz, bu söylemle; içeride ve dışarıda, suya sabuna dokunmadan, etliye sütlüye karışmadan, devlet ve millet hayatımızı yürütebiliriz şeklinde telakki ettik. Hem temizlik yapacaksınız ve hem de suya sabuna dokunmayacaksınız! Bu nasıl olacaktı? Kaynayan kazanın içindesiniz; ben kaynamak istemiyorum diyebilir misiniz? İşte; hep bu bitaraf kalmak anlayışı ve ürkek dış politikalarımız yüzünden; hemen her dış meselede bertaraf olduğumuz gibi, bütün dış işlerimiz de yüzüstü kaldı! Düşünebiliyor musunuz; bir Ürdün'ün yapabildiğini, bölgemizde biz, Türkiye olarak yapamadık! Ürdün, o ufacık cürümü ile, ABD ile ticari anlaşmalar yapıyor; ülkesinde serbest ticari bölgeler oluşturuyor, bölge ülkelerinin malları bile, ancak Ürdün patentli olarak ABD'ye gidebiliyor! Dolayısıyla Ürdün, ülkesine muazzam bir yabancı sermaye çekiyor; ticari aktivitesini, bölgede İsrail'den sonra en fazla artıran ülke oluyor. Ürdün, bunu Körfez Savaşı'nda, ABD'nin yanında yer alarak elde etti. Yani, istemesini bildi! Biz ise, bunca zamandır, ABD'yi dost ve müttefik bellemişiz, uğrunda yapmadığımız iş kalmadı; üslerimizi emrine vermişiz; oysa, Türkiye hâlâ; ABD'nin gözünde sakıncalı ülke! Türk mallarına kota koyuyor ve bizimle ticaret yapmıyor! Belli ki, 11 Eylül'den sonra kıymet-i harbiyemiz arttı! Başkan Bush, Başbakanımıza söz verdi ve hiç olmazsa, Ürdün kadar olabilmemiz için, işi komisyona havale etti! Dileğimiz; bizdeki komisyonlara benzememesi...