Asgari ücret ve insan haysiyeti

A -
A +

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan alışılmadık bir başbakanlık sergiliyor. Öyle ki, gazeteciler tarafından yanlış anlaşılan; ve 475 milyon TL olarak basına yansıyan işçilerin asgari ücretini, anamuhalefet partisi bile coşkuyla karşıladı. İşçiden, emekten ve emekçiden yana olduğunu dillerine pelesenk eden nice sol-sağ partiler ve politikacılar gördük. Özellikle solda siyaset yaptığını iddia eden politikacılar, bu durumun istismarını yapmaktan öte bir adım atmadılar. Yalan vaatlerle işçi kesimini oyalayıp, devamlı istismar ettikleri halkın bu yoksul kesimini sadece ve sadece "oy deposu" olarak gördüler. Siyasi tarihimizde ilk defa!.. Zavallı halk, bu profesyonel istismarcıların "timsahın gözyaşı"nı akıtmakta olduğunu nereden bilebilirdi! Her önüne çıkıp nutuk atanı denedi ve hemen hepsinin neticesinin bir hayal olduğunu gördü. Türk siyaset hayatında, ilk defa bir Başbakan geliyor ve; insan haysiyetine yakışmayan bu maaştan dem vuruyor; onu iyileştirmek için de adımlar atıyor. İşverenden yüzde 20'lik (enflasyon farkı bile değil!) bir fedakârlık istiyor. Bunun yanında, işverene yük olmaması için de devlet olarak elinden geleni yapacaklarını söyleyerek; vergiden ve SSK primlerinden işveren lehine indirimde bulunacaklarını ifade ediyor. Öyle ya; siyasi partiler "ağlama duvarı" ki! Hele iktidara geldiklerinde yani, icranın başı olduklarında "timsahın gözyaşları"nı akıtmak onlara yakışır mı? Ama, görünen ve bilinen o ki, şimdiye kadar gelen bütün siyasetçiler bu rolü, böylesine aymazca, vicdanları sızlamadan oynadılar! Neymiş efendim; ellerindeki imkanlar o kadarmış! Ne kadarmış biliyor musunuz? Onu da sayın Başbakan cevaplıyor. İşçiye reva gördükleri maaşla kendileri "Laila" gibi yerlerde yalnızca bir öğün yemek yiyebiliyorlar! "Kuzulara şah olsa da, bu taksimi kurdun yapmayacağını" bilen; sol ve sağ bütün partilerimiz ve bunların anlı şanlı siyasetçileri de elbette kaynak buluyorlardır. Ama, bulunan bu kaynakların kimlere ve nasıl "hortumlatıldığını" artık hepimiz biliyoruz. Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, henüz yeni kaynaklar bulabilmiş ve bunları kuvveden fiile çıkarabilmiş değilken bu denli bir icraata imza atıyor. Bu nasıl gerçekleşecek!.. Peki bunu nasıl yapıyor; yapabiliyor? Bir kısım, "şom ağızlı" olmayı kendisine ilke edinmiş "müflis kalemşorlar"ın iddia ettikleri gibi; "kaynaksız ve uygulanan ekonomik programı bozucu" yani mahalli seçimler öncesi şimdiye kadarki bütün iktidarların başvurduğu popülist bir uygulama mı? Hayır! Tayyip Erdoğan hükümeti, bu paraları "hortumun kanallarını tıkamakla" elde ediyor. Sadece bu durum bile, ülkenin kendi yağı ile kavrulmasına yetiyor. Demek ki, adil yönetim; en az üretim kadar, üretilenlerin adil ve dengeli bir şekilde dağıtılmasını da gerektiriyor. Devlet olarak, bir taraftan kendi kurumlarınıza, açlık sınırının rakamlarını tespit edip ilan edeceksiniz, öbür taraftan da, çalışan kesimlerinizi bu açlığa mahkum ve perişan bırakacaksınız! Çalışanını açlığa mahkum eden, gelmiş ve geçmiş bütün iktidarlar "anayasa suçu" işlemişlerdir. Anayasada ifadesini bulan; "devletin sosyal" olma vasfını yalnızca kâğıt üzerinde bırakmışlardır. Esas itibariyle terörün kaynağı bu denli yoksulluk ve yolsuzluktur. Toplum katmanları arasındaki korkunç uçurumdur. Terör, buralardan beslenerek tehdit oluşturmuş; bu "makas" açıldıkça da azgınlaşmıştır. Sıra SSK ve Bağ-Kur'luda... Şimdi sıra SSK ve Bağ-Kur emeklilerindedir. Bilindiği üzere, bu kesimler de yoksulluk sınırının altında emekli maaşı almaktadırlar. 2002 sene başı itibariyle, bu geniş halk kesimleri, maaşlarına seyyanen yapılan 50-100 milyon liralık artışla bir sene boyu yetinmek zorunda bırakılmışlardır. Devleti yönetenler, burada da anayasa suçu işlemektedirler. Ne garip bir ülkede yaşıyoruz ki, AK Parti hükümeti bu zamları yaptığında da eleştirilmişti. Halbuki, dikkat edilirse; hükümetin yaptığı, geniş halk kesimlerine nefes aldırmak ve devlet-millet barışını temindir. Yani sosyal barışı sağlayarak devleti suç işlemekten koruyor. Zira, 30-35 sene devletine-milletine hizmet edip emekliye ayrılan insanları açlığa mahkum eden ve perişanlık içinde bırakan bir sistem asla "sosyal" olamaz!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.