Milletimiz sistemli bir şekilde cahil bırakıldı. Dışındaki dünya ile tecrit edilerek, gelişen dünyadan bihaber bırakıldı. Bilmeyen ve üstüne üstlük baskı ve dayatmalarla inletilen ve dahi fukara bırakılan bir milletin yeni talepleri, özlem ve beklentileri olabilir mi?!. Böyle bir millet canının derdine düşmüştür. Lokmasının peşinde koşar ve başını kaldırıp etrafına bakınamaz. Hem baksa da ne görebilecektir ki?!. Bütün bu gayr-i insani muameleler, hep birilerinin sultasının devam ettirilebilmesi içindi. Her on yılda bir yapılan askerî müdahalelerle de bu durum pekiştirildi... Merhum Özal, gelişen teknoloji ile birlikte milletimize âdeta bir kurtarıcı olarak geldi. İşe tabuları yıkarak başladı ve milletin ayağındaki prangaları bir bir kırarak yoluna devam etti. Milletimiz merhum Özal sayesinde dünyada ne olup bittiğini, yerinde inceleyerek görebildi. Ondan önce dış dünya Türk insanı için tam bir muamma idi. Özal sayesinde, dünyanın hemen her tarafına uçmakta olan uçaklarda, elinde çantası ile bir ve birkaç Türk'e rastlamak mümkün olabildi. Özal çok iyi biliyordu ki, ekonomik özgürlüğü olmayan milletlerin, demokrasi adına yeni talepleri olamazdı. Yine Özal çok iyi biliyordu ki, dünya ile ekonomik yönden entegre olmuş bir milleti baskı altında tutabilmenin imkân ve ihtimali olamaz. Özal, ayrıca tek başına iktidara gelmekle muktedir olunamayacağını görerek yaşadı. Millete dayatılan vesayet anayasaları ile, siyasi iktidarlar, sisteme göre gerçekte muhalefet konumunda bulunmaktaydı! Bugün bile öyle değil mi; iktidar bir adım atmak istiyor, yirmi adımla karşı mukabele görerek geriye itiliyor! Her şeyin yerli yerine konulabilmesinin birinci şartı anayasayı, gerçek demokrasinin normlarına çekmektir. Herkesin hakkını, hukukunu ve haddini bilmesi de, yine ancak böyle bir anayasa ile mümkündür.