Avrupalı gerçeği görüyor

A -
A +

AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, Türkiye'nin AB üyesi olabileceği gerçeğinin artık kimse tarafından değiştirilemeyeceğini söyledi. Verheugen, Stuttgarter Zeitung'a verdiği demeçte şu görüşleri dile getirdi: "Türkiye'den yıllardan bu yana güvenilir bir demokratikleşme sürecini başlatmasını istedik. Bunu şimdi yapıyor. Türkiye'deki reform süreci AB'nin son yıllardaki en büyük başarılarından biridir..." Türkiye'nin AB ailesine alınmasının, Avrupa'nın güvenliği için de ne anlama geleceğinin iyi anlaşılması gerektiğini belirten Verheugen, "Türkiye, Müslüman ülkeler ile ilişkilerimiz için bir kilit ülke haline gelebilir. Ayrıca, Almanya'da büyük bir Türk toplumunun yaşadığının da bilincinde olmalıyız. Bu konu bizim iç huzurumuzu da ilgilendirmektedir" şeklinde konuştu. Görüldüğü üzere, Avrupa iç ve dış güvenliği için Türkiye'ye muhtaçtır. Bunu yalnızca biz değil; Avrupa'nın en yetkili ağızlarından biri söylüyor. Türkiye kilit ülke Ayrıca; Birliğe üye olarak "kilit" ülke konumuna gelecek Türkiye ile islam ülkelerine ve tabiatıyla Orta-Asya Türk Cumhuriyetleri'ne gerekli açılımı yapabileceklerini yine kendileri dillendiriyorlar. Yani; bizi, bizim önemimizi bizden iyi biliyorlar. O halde, bunca bekletmenin ve adeta işi yokuşa sürmenin manası nedir diyeceksiniz değil mi? Esas itibariyle bu durum, bizim demokratik yapımızdan kaynaklanmaktadır. Herşeyden önce bu gerçeği görelim. Nitekim, çıkarmış olduğumuz (7) "uyum paketi", bu denli eksikliğimizin apaçık delili değil midir? Yani, Avrupalı bu yönden bize "çifte standart" uygulamış değildir. Bir gerçeğin altını çizip, uyarmıştır. Biz de bu uyarıları haklı görerek gerekli hukuki düzenlemeleri yapmışız. Avrupalı uygulamaları görmek istiyor Şimdi de aynı Avrupalı bu kanunların uygulanmasını görmek istiyor. Haksızlar mı? Ayrıca, bir şeyi daha ifade etmekte fayda var: Avrupa, bizi birliğine dahil etmek için icbar falan etmiş değildir. Hatta daha açığını söyleyelim; bizi davet de etmiş değillerdir. AB'ye girmeyi biz, kendimiz arzu etmiş ve bu yönde müracaatta bulunmuşuz. Onlar da kendi kriterlerini bize bildirmişlerdir. Yani, demişlerdir ki; bizim oluşturduğumuz birlik bir değerler manzumesidir. Bu manzumenin; hukuki, siyasi, sosyal ve ekonomik boyutları vardır. Bunları yerine getirirseniz, müracaatınız dikkate alınabilecek ve size üyelik konusunda "müzakere tarihi" verilecektir. Biz; 50 senedir bu kapıda bekliyoruz, bizden başka kim böyle bekletilmiş diyerek bir yere varamayız. Gerçekler ortada zira! Biz bu 50 sene içinde (3) defa demokrasimizi inkıtaya uğratarak askıya almışız. Daha dün; (57. 58 ve 59.) hükümetler döneminde, gerekli hukukî reformları düzenleyebilmişiz. Topu topu, son üç senenin içinde bütün bunlar olmaktadır. "Onlar ortak biz pazar!" O halde; hangi 50 yıldan bahsedebiliriz? Sırası gelmişken bir itirafta daha bulunalım: Sözünü ettiğimiz bu 50 senenin 35 senesi (Özal'dan önceki devre) sağda ve solda hemen bütün siyasi partilerimiz; AB için (o vakitler AET), "Onlar ortak biz pazar!" demiyorlar mıydı?! Bir kısım siyasilerimiz ise, bu birliğe "Hıristiyan Kulübü" gözüyle bakıp "tu-kaka" etmiyorlar mıydı? Merhum Özal gelmeyip, alt yapıyı oluşturmasaydı; bu kafaların değişebileceğini zannediyor muydunuz? Çuvaldızı başkalarına reva görürken, iğneyi de kendimiz tadalım lütfen!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.