Bakış açısı

A -
A +

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, beraberindeki Türk heyeti ile birlikte gerçekleştirdiği Fransa seyahati; her zamanki gibi, bir kısım medyamıza göre "öküzün altında buzağı aramak"la başladı ve yine aynı şekilde sonuçlandı. Bu, bir kısım medyaya göre; seyahatin amacı zırnık bir değer taşımamaktadır. Öyle ki; Başbakan bu seyahatten başarısız dönse bunlar düğün-bayram edecekler!. Onlara göre; "içeride ne içildi; Türk Başbakanı şarap içmiş mi idi; Başbakan'a tahsis edilen arabanın camının kırık olması, Türkiye'ye ve Türkiye Başbakanı'na verilen değeri mi yansıtıyordu?.. Başbakan ve bakanlar, geziye neden hanımsız katılmışlardı?.." Ne diyelim; her kap içindekini sızdırır!.. Fransa; Almanya ve İngiltere ile birlikte Avrupa kıtasının çok önemli üç ülkesidir. AB sürecinde; müzakere tarihi bekleyen ülkemiz için; bu üç ülkenin desteği şarttır. Bu üç ülke arasında Fransa'nın yeri ve Türkiye'mize bakışı, bilindiği gibi "netameli" idi. Daha açık ifadesiyle Fransa; AB yolunda, bize karşı; açık-mert ve dost görünümlü olmamıştır. Dostane olmayan bu denli tavırlarını da hemen her kademede dillendirmekten çekinmemişlerdir. Ayrıca Fransa'da çok güçlü bir Ermeni diasporası mevcut olup; bunların da özellikle soldaki Fransız siyasetçiler üzerindeki baskı ve kabulleri bilinmektedir. Tarihten gelen korku 300 bin Ermeni'ye karşılık; Fransa'da, bizim de 400 bin vatandaşımız yaşamaktadır. Buna rağmen; Fransızlar, Türkiye'yi yeterince tanımamaktadırlar. Bu yüzden olacak ki; Fransızlar, Türkiye hakkındaki spekülasyonlara devamlı suretle açık olmuştur. Öte yandan bu durumu yüzümüze karşı dillendirmiyorlar ama; Almanya'dan sonra Avrupa Parlamentosu'nda en büyük grubu oluşturacak Türkiye'den çekiniyorlar. Nedeni; bizden, tarihten gelen gizli bir korkuları var! Halbuki; tüm bu korkular yersiz olduğu gibi; Müslüman Türkiye'nin AB'ye entegrasyonu ile birlikte Doğu-Batı medeniyetlerinin kazanımları, beklenilenden de fazla olacaktır. Dolayısıyla Türkiye, kendisini çok iyi ifade etmek ve devamlı şekilde anlatmak zorundadır. Başbakan Tayyip Erdoğan; halkının içinden gelmiş biri olarak; açık sözlü mert ve demokratik söylemleri ile hem bizim ve hem de Avrupalı dostlarımız için bir şanstır. Başbakan'a tam not Dikkat edilirse, şimdiye kadar alışageldiğimiz ve kapalı kapılar ardında başka dışarıda başka konuşan politikacı portresi çizmiyor. İçi dışı bir; basın toplantısında yerli ve yabancı basın mensuplarının sorduğu her soruya, açık kalplilikle ve samimi cevaplar veriyor. Cevap vermekle kalmıyor, onları, sordukları konularda; doğru ve olması gereken şekilleriyle ikna ediyor. Başbakan'ın basın toplantısı, televizyonlardan canlı yayınla veriliyor. Dolayısıyla herkes olan biteni; soruları ve verilen cevapları anında takip edebiliyor. Mahut medya mensuplarının dışında herkes Başbakan'a tam not veriyor. Farklı yönlere çekmek AB sürecindeki Türkiye'nin tutumu; şimdiye kadar yapılanlar, bundan sonra yapılması gerekenler vukufla ifade ediliyor ve "...tarih verilmezse; bu durum dünyanın sonu değil. Biz yolumuza aynı kararlılıkla devam ederiz. Kopenhag Kriterlerinin adını Ankara Kriterleri koyar yola devam ederiz. Çünkü; bu kriterleri laf olsun diye değil, insanımızın yaşam standardını yükseltmek için benimsemişiz..." diyor. Bir gazetecinin "Yakın geçmişte birkaç defa İsrail devletini ve hükümetini eleştirdiniz. İki ülke arasındaki ilişkiler ne durumdadır? Başlatılan kriz geçti mi? sorusuna Başbakan Erdoğan aynı içtenlikle cevap verdi: "Bir defa soru yanlış Türkiye ile İsrail arasında bir kriz yoktur. Herhangi bir tavır ve yanlış eleştiriye açıktır. Ben de yapılan bir yanlışı eleştirmiş bulunuyorum. Nedir bu yanlış; İsrail-Filistin arasında Refah mülteci kamplarının bombalanması olayıdır. Bir taraftan dünya barışı konuşurken, öbür taraftan savunmasız insanlara karşı kalkıp helikopterle bombaları yağdırırsak, biz insan olarak -ben buna bir Müslüman olarak yaklaşım göstermiyorum- buna olumlu yaklaşmamaz mümkün değil. Yoksa bizim İsrail halkı ile dostluğumuzu gölgeleyen bir açıklama değildir bunlar. Bunu farklı yönlere çekmek isteyenler var. Bizim ne ekonomik, ne ticari, ne askerî ilişkilerimizi zedeleyen şeyler değildir bunlar. Sadece buradaki bir tavrı bir yanlışı dostça ifade etmektir. Bizde bir söz vardır: Dost acı söyler; ama gerçeği söyler!.. Ben dostça bir gerçeği ifade ettim ve bunu da ifade etmeye mecburum. Kaldı ki; BM dahi İsrail'in bu tavrını kınadı.." Demek ki, içeride de dışarıda da zorla güzellik olmuyor. Herkesin kendisine göre bir bakış açısı var. Herkes, kendisine yakışanı söyleyip yapacak ve böylece kervan yoluna devam edecek!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.