Sırbistan Cumhurbaşkanı tarihî sorumluluğu omuzlarına alarak Srebrenica'ya geldi. Yine de yuhalanmaktan kurtulamadı. Törende her lider konuştukça Tadiç, renkten renge giriyor ve belli ki, hayatının en zor günlerinden birini yaşıyordu. Onu bu zor durumdan, Bosna-Sırbistan barışının gerçek mimarı Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan kurtardı. Erdoğan, Sırbistan parlamentosunun dilemiş olduğu 'özür' kararına vurgu yaparak, bu cesareti gösteren Tadiç'i övdü ve bu kararın her türlü takdirin üzerinde olduğunu ifade etti. Sırbistan Cumhurbaşkanı Tadiç'i rahatlatan ise; Türkiye Başbakanının dillendirdiği, Bosnalı bir şehit annesinin barış için olan haykırışı idi. Türkiye Başbakanı, o törene gelen herhangi bir lider değildi. Bunu Bosnalılar da biliyordu. Türkiye Başbakanı oraya, her karış toprağı şehit kanlarıyla yoğrulmuş bir vatandan gidiyordu. Ciğerparelerini vatan için kaybetmiş analar diyarından, Anadolu'dan gidiyordu. Kuzucuklarını kaybetmiş Bosnalı annelerin hallerini, onun kadar kim anlayabilirdi? Zira, onun arkasında Anadolu annelerinin duaları vardı. Ciğerleri yaralı Anadolu annelerinin selamını getirmişti Bosnalı annelere. Tayyip Erdoğan, Srebrenica vadisini dolduran yüz binleri bulan Boşnak'a bu duygularla sesleniyor ve hak ettiği alkışı, katılan tüm liderlerin fevkinde alıyordu. Türkiye Başbakanının dillendirdiği, Bosnalı şehit annesinin cümlesi şu idi: 'Elbette yaralıyım. Ciğerim kanıyor ama, kin ve intikam duymuyorum!' Balkan coğrafyası netameli bir coğrafyadır. Süregelen tarihin her devri kanla yazılmıştır. Bunun tek istisnası Osmanlı'nın yönetimindeki 500 yıllık barış ve istikrar dönemidir. Bu netameli coğrafyalara (Orta-Doğu, Kafkaslar, Balkanlar) barış gelecekse, mutlaka Osmanlı'nın torunları eliyle olacaktır. Bizim dışımızda, barışı kovaladıklarını iddia edenlerin hepsinin ama hepsinin niyetleri bozuk. Herkes, barış adına kendi menfaatini kovalıyor. ABD de böyle Rusya da.. Bunca bedel ödeyen Balkan halkları da her şeyin farkında artık; kimlerin, neyin peşinde olduklarını çok iyi görüyor ve biliyor...