Hemen, daha yazımın başında ifade etmeliyim ki, Allah, Başbakanımızın gücünü ve kuvvetini artırsın! Türkiye'miz Türkiye olalı böyle bir Başbakan görmedi. İnanın; bizler Başbakanımızı takip etmekten yoruluyoruz. O ise, gece gündüz demeden; Türkiye'nin ve dünyanın dört bir köşesini arşınlıyor! Kendisini, bundan önce gazeteci olarak; şimdi de parlamenter olarak yakından izlemekteyim. Gördüğüm odur ki, bu kişi; kendisini vatanı ve milleti için feda etmiştir. Sadece Başbakan iken değil, AK Parti'yi kurduğu günden beri, dur-durak bilmeksizin koşturuyor. Amerikalılara bile; "durmak yok, yola devam!" dedi. Böyle bir tempoya vücut nasıl dayanıyor diye, siyaset duayenleri büyüklerime sordum. Şu cevabı aldım: "Bu tiplerin vücut metabolizmaları, normal insanlarınki gibi çalışmaz. Biz, işin ehemmiyetine göre; on-on iki saat koltuktan hiç kalkmadan oturum takip eden liderler biliriz!" Üzülerek ifade etmeliyim ki, Başbakanımızın bu yüksek performansına ayak uydurabilecek ne siyaset ve ne de bürokrasi adamı mevcuttur! Bir-iki kişi varsa da; bunlar istisna olacağından kayda değer bulunmadı! Kendisine acıması gerektiğini ve daha uzun seneler bu vatana ve millete hizmet edebilmesi için dinlenmeye ihtiyacı olduğunu hatırlatınca şu cevabı verdi: "Bu ülke A'dan Z'ye öylesine ihmal edilmiş ve dışımızdaki ülkeler de bizimle olan mesafelerini öylesine açmışlardır ki, bir saniye duramayız! Bizim görevlerimize talip olanların özel hayatları olamaz! Bizler için dinlenmek ancak musalla taşında olabilir! Rahatını ve hayatını düşünen bu görevlere talip olmamalıdır!" Sağlığını tekrar hatırlatınca da; "ne yapalım; gittiği yere kadar!" dedi. O zaman anladım ki, Başbakanımızın bazen sinirli halinin sebebi yalnızca Karadenizli oluşundan kaynaklanmıyor. Kendisini paralarcasına koşturan bir insanın yaptıkları takdir edilmeyip, üstüne üstlük bir de karalanıp, yerden yere vurulmaya çalışılırsa; bu takdirde insanın sinirlenmemesi gerçekten çok ama çok zordur. Bütün bunlara rağmen biz, yine de Başbakanımıza; "aman dikkat!" diyoruz!