Başarının mimarları

A -
A +

Kıbrıs'ta barış için bir süreç başlatıldı. Bu durum, daha henüz bir başlangıç. Ama, bir işi bitirebilmek için elbette bir şekilde o işe başlamak gerekir. Bu başlangıcın da ne kadar zor olduğunu biliyorduk. Bir kere; tek bir tarafın iyi niyeti ve siyasi kararlılığı kâfi gelmiyordu. Zaten meselenin zorluğu da buradaydı. Rumların geleneksel Kıbrıs politikaları biliniyor. Onlar "Ada"yı Yunanistan'a bağlamak için "Helen" politikası güdüyordu. Rum siyasetinde etkin olan "Kilise" de işin içindeydi ve başrol oynuyordu. Zaman ve şartlar değişiyor ama; mühim olan, yeni zamana ve şartlara uyabilecek ve bu doğrultuda adım atabilecek devlet ve siyaset adamlarının iş başında olmasıydı. Vaktiyle bu durumu Türkiye, merhum Adnan Menderes ve merhum Fatin Rüştü Zorlu (1960, Londra-Zürih anlaşmaları) sayesinde başarmıştı. Yunanistan, dünya arenasında hep Batı'nın şımarık çocuğu rolünü üstlendi. Batı medeniyetinin köklerinin kendinde olduğunu ileri sürerek böyle bir zehaba kapılıyordu. Özellikle Türkiye ile olan problemlerinde Batı'dan yüz buluyor; yüz buldukça da yeni sorunlar çıkarıyor veya eski sorunları kaşımaya devam ediyordu. Ecevit, fırsatı kaçırmıştı! Bu arada Rumlar; kedi olalı bir fare tuttular ve 80'li yılların sonunda AB'nin vaki davetine olumlu cevap verdiler. Aynı davet Türkiye'ye de yapılmış; ancak o gün iktidarda bulunan Bülent Ecevit, hangi kafaya hizmet ettiğini düşündüyse bu daveti elinin tersiyle itmişti. Böylece; Yunanistan AB içinde tam üye olarak yerini alırken biz, daha müzakere tarihi alabilmek için bekleyiş içindeyiz. Bu arada Yunanistan, üyeliğini kullanarak, Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ni AB'ye tam üye yapabilmek için yoğun gayretler sarf etti. Nitekim sonuç da aldı. 1 Mayıs 2004'te, AB, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni tam üye olarak birliğe dahil edecekti. İşte; KKTC ve Türkiye için son derece olumsuz sonuçlar doğurabilecek böyle bir olayın arifesinde Türkiye çok önemli bir adım attı; barış sürecini başlatarak; -eğer mutlu sona ulaşılabilirse- bütün bir Kıbrıs'ı AB'ye sokmanın gayreti içine girdi. Burada Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün iyi niyetli gayretlerini ve siyasî kararlılıklarını kimse görmezlikten gelemez. Tayyip Erdoğan'la Abdullah Gül, tıpkı selefleri Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu gibi bir başarıya imza atıp tarihe geçmek üzeredirler. Başbakan Erdoğan'ın başarısı; aynı zamanda ABD yönetimini de ikna edip, Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi üzerine baskı kurdurmasından kaynaklanıyor. İyi niyetli olmak yetmiyor! Dedik ya; tek taraflı olarak iyi niyetli ve kararlı olmak yetmiyor; Yunan ve Rum tarafının da ikna edilmesi gerekiyordu. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta, BM Genel Sekreteri Annan'la başlattığı süreç, ABD seyahatiyle gelişti ve meyvelerini vermeye başladı. Bu arada Ankara'dan aldığı "Yol Haritası"nı sabır ve kararlılıkla savunan Rauf Denktaş'ın da hakkını teslim etmek gerekir. Bilindiği üzere Rauf Denktaş, Kıbrıs davasıyla bütünleşmiş tarihî bir şahsiyettir. Barış getirecek böylesi tarihî bir anlaşmanın altında onun imzasının bulunması en yakışık olanıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.