Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Brüksel'de yaptığı tarihî konuşması ile AB'ye, kelimenin tam anlamıyla güvence verdi. Erdoğan, her zamanki sadeliği ve samimiyeti ile siyaset yapmadan AB ülkelerini son kez uyardı; "... çeşitlilik içinde birliği vurgulayarak; küresel teröre karşı ortak platform" oluşturulmasını istedi. Başbakan'ın bu talebi, her türlü indî mülahazalardan uzak; elbetteki dünya barışı ve gelecek nesillerimiz içindi. "Kim demiş yük olacak diye?" Ve; "... bakınız, dün bizi Avrupa'nın hasta adamı olarak nitelendiriyordunuz! Türkiye, Avrupa'nın siyasi, kültürel, ekonomik bütün kurum ve kuruluşlarında var. AB ülkeleriyle 1996 yılında başlattığımız Gümrük Birliği yüzünden, 2004 senesine kadar 70 milyar dolar kaybımız var. Daha birliğe dahil olmadan aldığımız tedbirler sonucunda ticaret hacmimizi 150 milyar dolara çıkardık. Yıllık ihracatımız 60 milyar doları zorluyor. Bir yılda ülkemize gelen turist sayısı 17 milyon kişiye ulaştı. Bunlardan elde ettiğimiz gelir 12.5 milyar dolardır. Enflasyonu son otuz yılın en düşük seviyesine; yüzde 10'a indirmeyi başardık. Dikkat edin bütün bunları yaparken, AB'den herhangi bir destek ve yardım alınmamıştır. Bütün bunlar neyi ifade ediyor? Bu, geleceğe yönelik yük olmayacağımızın çok açık bir delili değil de nedir? Gümrük Birliği ile 1996-2004 arasındaki 70 milyar dolarlık açığımız AB ülkelerinin lehine olmuştur. Şu halde Türkiye, net katkı yapan durumundadır. Kim demiş yük olacak diye? Avrupalı dostlarımızın, Türkiye'den büyük miktarlarda göç olur endişeleri de yersizdir. Bir gerçeğin altını çizerek vurguluyorum ki; Türkiye'den göç etmiş olanlar tekrar Türkiye'ye geri döneceklerdir. Sadece Almanya'dan kesin dönüş yapanların sayısını söyleyeyim mi; 2.5 milyon kişi! Şu hususu da unutmayın ki, yaşlanan Avrupalının, Türkiye'nin genç, iş bilir, kalifiye elemanlarına ihtiyacı vardır. Bütün bunların yanında, açıklıkla ifade etmeliyim ki; "masanın üzerinde herhangi bir engel kalmamıştır." Bu sözü biz değil; AB'nin en üst düzey yetkilileri söylüyor. Nitekim İlerleme Raporu da bütün bu görüşlerimizi tevsik ediyor. Ayrıca, son olarak şu hususu da vurgulamalıyım ki; "hiç kimsenin Türkiye'ye ehil değilsiniz demeye hakkı yoktur..." diyerek topu Avrupalıların ayağına bıraktı. Hiç bahaneleri kalmamıştır! Başbakan bu konuşmasını TOBB'un, 269 sivil toplum örgütüyle birlikte gerçekleştirdiği Türkiye Platformu' nda yaptı. 1963 senesinde Ankara Anlaşması' yla, Avrupa ile ortaklığa atılan adımla; aradan geçen 41 sene içinde Türkiye üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdi. Şimdi ise, sözünde durmak ve taahhüdünü yerine getirme sırası, Avrupalıdadır. Türkiye'ye tarih verme konusunda AB'nin ileri sürebileceği hiçbir bahanesi kalmamıştır. Tarih verileceğiden bizim de şüphemiz yok. Ancak, anlamsız şartlar koyarak Türkiye'nin onuru ile oynanmamalıdır. Böyle bir durumda kaybeden, yalnızca Türkiye olmaz! Belki de Türkiye birşey kaybetmeden, yoluna daha kararlı ve emin adımlarla, inatla yürür. Ama, Avrupa'nın ve dünya barışının kaybedeceği kesindir. Dileyelim akl-ı selim galip gelsin ve Avrupalı ayağındaki topu çevirip durmasın ve vaktinin geldiği 17 Aralık'ta golü atsın!