İbret alınmadığı müddetçe, tarih; gerçekten tekerrürden ibarettir. Turgut Özal'ın döneminde de; 'Çekiç Güç'le alakalı 'Tezkere', ilk seferinde Meclis'te kabul edilmemişti. Zamanın muhalefet liderlerinden Süleyman Demirel, tabir caizse; gök kubbeyi iktidarın başına yıkıyordu! Yabancı bir askeri gücün topraklarımıza mevzilenmesi ve oradan Kuzey Irak'ı kontrol altında tutması, ülkemiz için, tek kelime ile felaketti! Bağımsızlığımızın ortadan kaldırılması ve onurumuzla oynanması demekti! Ayrıca; bu 'Çekiç Güç' gizlice PKK'ya yardım edecek; onları silahlandırıp üzerimize salacak; hatta daha da ileri giderek, PKK adına terörist eylemlerde bulunabilecekti! Terörden yılan millet ve onun vekilleri ister istemez bu denli propagandaların tesirine kapılarak, 'Tezkere'ye hayır dediler. Daha sonra Özal, milletvekilleriyle teker teker görüşerek onları ikna etti ve 'Tezkere' geçti. Bundan sonra, Özal Köşk'e çıktı; Süleyman Demirel, Erdal İnönü ile koalisyon kurarak Başbakan oldu. Aynı 'Tezkere' bu kez, Süleyman Demirel'in önüne geldi. Süleyman Demirel ile Erdal İnönü; bütün kara dediklerine bu kez ak diyerek 'Tezkere'yi Meclisten geçirdiler! Hem de her 6 ayda bir. Ondan sonra gelen bütün iktidarlar boyunca, bu durum; her 6 ayda bir yenilenerek devam etti. Ah, bu siyaset; bu koltuk sevdası insana neler yaptırıyor?!. Neleri ve nasıl yalatıyor?! Muhalefet çevrelerince aynı oyun yine oynanıyor. ABD'ye karşı geldik ya; bunların başları göğe ermiş oldu! Halbuki, gelip geçen bütün iktidarlar boyunca; ABD'nin Türkiye'nin ümüğünü sıkmasına göz yumulmuş ve neticede yapılan sahte kahramanlık, başını kuma gömmekten öte bir mana taşımamıştır! Bu durum; bir meslektaşımızın yerinde bir benzetmesiyle; komşuda çıkacak yangına karşı, perdeyi kapatmamızdan başkaca bir tedbir (!) öngörmüyor! Muhalefet ve ona; bilerek veya bilmeyerek yandaşlık yapmakta olan bir kısım kalemşorlar; 'Tezkere'nin içeriğini inadına, Türkiye'nin savaşa girmesi şeklinde okuyorlar. NATO'nun savunma amaçlı Patriot füze rampalarının Güney-Doğu sınırımızda mevzilenmesini ve bu uğurda ABD'nin sergilemiş olduğu çabaları görmezlikten geliyorlar! İşte; Türk askerinin sınır dışını çıkması da aynen bu kabilde olup; kesinlikle savunma amaçlı olduğunu bilemiyorlar. Komşudaki yangın, bizim perdeyi çekmemizle sönmeyeceğine göre; elimizde olmayan mukadder bir savaşta da, Irak'ta tutuşacak bir yangına karşı uzaktan gazel okuyamayız! Zira; Tayyip Erdoğan'ın işaret ettiği gibi; Irak karşısında Türkiye, bir Norveç veya bir Avustralya değildir! Yüz binlerce Irak'lı kuzeye göç etmek isteyecek ve tıpkı 1991'de olduğu şekliyle; bunlarla biz yüz yüze kalacağız! Sözde insan hakları savunucuları, o gün; aç ve açıkta kalan bu ma'şeri kalabalığa kaç kuruş yardımda bulundu?! Yaptığımız onca yardımın karşılığını; bugün; Türk askeri Kuzey Irak'a girmesin çığlıkları ve bayrağımızı yakmak küstahlıkları ile görmekteyiz! Beslediğimiz kargaların gözlerimizi oymasını istemiyorsak; mukadder olan bu savaşa, Türk askeri 'GÜVENLİK AMAÇLI' olarak mutlaka müdahil olmalıdır! Dikkat edin; yangına körükle gitmek için değil, yangını söndürmek için! Göğü yalayacak bu alevlerin, hemen bitişiğindeki bizi etkilememesi ve Türkiye'ye sıçramaması ihtimal dışı mı? Biraz iz'an lütfen!..