Ayakların baş, başların ayak olduğu tuhaf bir zamanda yaşıyoruz. Milletçe, evine hırsız girip soyulan Nasreddin Hoca'yı andırıyoruz. Şikayet için karakola giden Hoca, işittiği binbir azar üzerine; 'Yahu! bu hırsızın hiç mi kabahati yok?' diye çıkışır.
Başbakan Tayyip Erdoğan baskıcı, ayrıştırıcı ve despot olmakla suçlanıyor. Suçlayan kim; mahut muhalefet ve onların yandaşı konumundaki medya! İnsan, karşısındakini kendisi gibi bilir diye boşuna dememişler!
En iyi müdafaa hücumdur, taktiği ile hareket eden bu zihniyet; gerçekte, bu iftiralarının altında kendi kimliklerini gizlemektedir. Ne kadar gizlemeye çalışsalar da ancak, devekuşunu andırırlar!
İsmet İnönü'nün başbakan olduğu dönemde çıkarmış olduğu 'Takrir-i sükun' kanunu yukarıdaki suale cevap teşkil etmektedir. Şöyle ki: 'İrticaa ve isyana ve memleketin nizam-ı içtimaisini (toplumsal düzen) ve huzur ve sükûnunu ve emniyet ve asayişini ihlale bais (bozmaya yönelik) bilumum teşkilat ve tahrikat ve teşvikat ve teşebbüsat ve neşriyatı (örgütlenmeleri, kışkırtmaları, yüreklendirmeleri, girişimleri ve yayınları), Hükümet, Reisicumhurun tasdikiyle ve re'sen ve idareten men'e mezundur (kendi başına yasaklamaya yetkilidir). İşbu ef'al erbabını (bu eylemleri işleyenleri) Hükümet, İstiklal Mahkemelerine tevdi edebilir.'
Bu kanun gerekçe gösterilerek, cumhuriyetin ilk muhalif partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılmış, İstiklal Savaşı'nın kahraman komutanları dahil birçok zevat, İstiklal Mahkemelerine sevk edilmiş ve ayrıca nüfuzlarından ve kendilerine rekabetlerinden çekinilen kişiler vatan haini ilan edilerek yurt dışına çıkarılmıştır.
Aynı zihniyete tipik diğer bir örnek de; 60 ihtilalinden sonra ihdas edilen Temelli Senatörlük (ölünceye kadar senatörlük) görevidir.
CHP zihniyetinin bu millete reva gördüğü; üç-beş insanın bir evde toplanıp kitap okumasını; 'irtica şebekesi!' diye yaftalayan ve ilgililerini zindanlarda çürüten baskı ve zulümlerini unutmaya imkân var mı?!
Başta Kürtler olmak üzere; imparatorluk bakiyesi tüm etnik kökenleri inkâr edip asimilasyona tabi tutan ve kendileriyle birlikte dillerini de yasaklayan CHP baskıcı ve zorba zihniyeti değil miydi?
Bütün bunları unutacak ve; yaradılanı, Yaratan'dan dolayı sevdiğini söyleyen ve milletvekilliğini bile üç dönemle sınırlayan ve hepsinden önemlisi; seçilmiş olmalarına rağmen, millete efendi olmaya değil, hizmetçi olmaya geldiğini söyleyen ve bunu hemen her fırsatta dillendiren Tayyip Erdoğan'ı despot olarak nitelendireceksin!
Neymiş efendim; hitabeti sertçeymiş!
Sizler yumuşak oldunuz da ne oldu?!