Baskıcı eğitimin sonu!..

A -
A +

Unuttuğumuz, bizi biz yapan değerlerin başında insana saygı geliyor. Bireyin hak ve özgürlüklerinin öne çıktığı günümüz dünyasında biz hâlâ; bu hususları kanun maddelerine koymanın mücadelesindeyiz! Aileye, okula, sokağa ve insanlarımızın birlikte yaşamakta olduğu çeşitli müesseselere ve bunların ortamlarına dikkat edin; hiyerarşik bir yapı içerisinde disipline edilmiş ve katı kurallarla yönetilmekte olduğumuzu görürsünüz. Mesela; ailede kadın ve çocuk konuşmaz! Herhangi bir konu açıldığında söz hakkı yalnızca babanındır. Kadın ve çocuk; tek heceli emir sıygaları ile susturulmaya mahkumdur!.. Sınıfta yegane söz sahibi öğretmendir. Öğrenci susmasını ve dinlemesini (!) bilmelidir. Öğrencinin fikir beyanı azarlanmayı ve aşağılanmayı gerektirir!.. Erkek çocuk askere gittiğinde; orada da tek heceli kelimelerle ve emir komuta zinciri içinde hayatının en zinde yıllarını geçirir... Ailede ve okulda suskun yetiştirilen nesillerin iş hayatları da, eski alışkanlığın ve ezikliğin yansıması halinde devam eder. Hakkını, aramaktan aciz, çekingen ve ürkek nesillerin yaşadığı bir cemiyette, hayat hakkının; kanunsuzların, arsızların, hırsızların ve topyekûn suçluların olduğunu biliyor musunuz? Meydan kimlere kaldı?!. Meydan yerinde bu tipler vardır. Bu tiplerin sesleri gür çıkar ve bunların dediği olur. Bu tipler, birbirlerini kolayca bulur ve derhal örgütleşirler. İrili ufaklı; otomobil park mafyacılığından uluslararası beyaz zehir ve silah ticaretine kadar envai çeşit yolsuzluk, bu tiplerin yoludur. Böylelikle zengindirler. Dolayısıyla her köşe başında ve hemen her yerde adamları vardır; sözleri geçer. Zaten itibar da ister istemez bu tipleredir! Bu olgu, demokratik yapımızın temel taşlarını teşkil eden siyasi partilerimize ve onların kanunlarına da aynen nüfuz etmiştir. "Lider oligarşisi" denen bu sistemde katılımcılık ve "şûra" söz konusu değildir. Lider ne derse o olur; o kimi, tensip buyurursa uygun odur! Aksine fikir beyanı ve davranışlar "bozgunculuk"u gerektirdiğinden, "aforoz" edilmesi en tabii haldir. Biz Türkler, bu hasletlerimizi Orta Asya'dan getirdik. Seneler senesi; at sırtında "göçebe" kültürü ile yoğrulduk. Bu hal genlerimize işledi. Yerleşik olduktan sonra da, bu halle yaşamayı maharet bildik. Bu yetmemiş gibi; bu denli bir hayat tarzını sistemleştirdik. Aileyi, mektebi, sokağı, kurum ve kuruluşları buna göre dizayn ettik. Medeni âlemle ters düşmemizin ana sebebi budur. Millet olduk diyoruz ancak; yaşantımız ve münasebetlerimiz "kabile kültürü"nü yansıtıyor!. Öyle ki; insanı eşya kadar göremiyoruz!. Kültür çatışmalarının yaşandığı ve baskın kültürlerin gemi azıya aldığı böyle bir toplumda ilk kaybedilen değer; insana olan saygıdır. Biz, birbirimize değer vermeyip, birbirimizi saymazsak; elin bize değer vermesini ve bizi saymasını nasıl isteyebiliriz?!. Bizim kendi insanımıza reva görüp takındığımız tavrı ve yaptığımız zulmü, inanın başkaları bize yapmıyor!.. Öyle bir toplum oluştu ki!.. Avrupa'ya gidin; kendi insanımızın en büyük işkenceyi ve horlanmayı Türk Büyükelçiliklerinde yaşadıklarını görürsünüz! İçeride de öyle değil mi? Devlet amir, millet memur, hatta hizmetkâr rolündedir. Halbuki bunun tam tersi olması gerekir. Devlet, yani, milletin teşkilatlanmış organları, milletin hizmetini görmek içindir. Bütün bunların neticesi olarak öylesine bir toplum oluştu ki, kimsenin kimseye tahammülü ve hoşgörüsü kalmadı. En ufak bir kıvılcımda, her an patlamaya hazır bir toplum haline geldik. Bunca sıkıştırma ve dayatmaların sonu başka türlü olamazdı. İnsanı sıkıştırdıkça; insani değerleri ve bunların en başında gelen "saygı"yı yitirdik. Vicdanları, sıkıştırdıkça; yanlış ve bozuk inançlara kapıldık! Bu saatten sonra da kalkıp Avrupa kanunlarını almaya onları hukukumuza koymaya uğraşıyoruz! Avrupalı da ister istemez soruyor: "İyi de; uygulama nerede?!" "Niçin"ini bulup kanunlarımıza alsak bile elin oğlu; "nasıl"ını soruyor?! En ufak bir değişim talebinde, statükonun nasıl direndiğini görüyorsunuz! Bu kafalarla "nasıl"ın cevabı belli ki çok zor olacak!.. Daha düne kadar konuşamıyorduk bile! Özel televizyon ve radyolar hayatımıza girdi de, konuşmaya başlayabildik. Konuşabilme; aileye, mektebe, sokağa indiğinde ve topluma bütünüyle yayıldığında ancak haklarımızı arayabileceğiz ve netice alabileceğiz. Yoksa; şimdiki haliyle; "hak verilmez alınır" yaftası yazı olarak duruyor; başka da hiçbir şey ifade etmiyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.