3 Kasım seçimleri öncesi ülkemizde, özellikle siyasi arenada 'değişim' ve 'gelişim' kavramları moda idi! Zaten bu kavramları en iyi şekilde kullanan ve kendilerine yakıştıranlar seçimin galibi oldular! Çünkü; millet eskilerden ve onların eskinin eskisi kadrolarından öylesine bıkmıştı ki, yüzlerine bile bakmaya tahammül edemiyordu! Siyasetçilerden önce bizzat milletin kendisi 'değişim' istiyordu. Cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa seçimle Meclis dışında kalan CHP ve onun Genel Başkanı Deniz Baykal da; ister istemez bu rüzgara kapıldı! Türkiye'deki sol anlayışın, milletin değer, özlem ve beklentilerine ters düşen kalıplarından sıyrılmayı ve sola yeni bir 'açılım' temin maksadıyla 'Anadolu solculuğu!' ile yola çıktı. Bu, biraz da Ecevit'in 'milliyetçi sol'una nazire idi! Şeyh Edebali'nin vasiyetini diline pelesenk ederek Anadolu yollarına düştü! Televizyon programlarında; İmam-Hatiplerde, İlahiyat fakültelerinde ve üniversitelerdeki başörtüsü sorununa gayet ılımlı ve uzlaşmacı yaklaşması ve bu sorunun mutlaka bir çözüme kavuşturulması konusundaki kararlılığı; onun gerçekten değiştiği konusunda müspet kanaat oluşturdu. Gerçi; Baykal'ın 'cemaziyel evvel'ini bilenler, onun değişebileceğine asla ihtimal vermiyordu! Onlara göre, Baykal; özellikle ilk defa oy kullanacak olan 4 milyon dolayındaki genç insanı, bu sözleri ile etkilemeyi düşünmüş olmalıydı! Ana muhalefet lideri Deniz Baykal, nihayet ağzındaki baklayı çıkardı! Geçen hafta içinde katıldığı bir televizyon programında, başörtüsü sorununun nasıl çözümlenmesi konusunda; hep o bildik Baykal olduğunu ve asla değişip gelişemeyeceğini gözler önüne serdi! Böyle bir sorunun bulunduğunu söylüyor; bunu çözecek ve çözmesi gerekenlerin de siyasetçiler olduğunu bilip söylemesine ve bu husustaki vadi ortada olmasına rağmen, topu iktidara attı! Baykal'ın çözüm önerisine dikkatinizi çekmek isterim. 'İktidar partisinin Diyanet'le ilgili bakanı (Mehmet Aydın), aydın bir din filozofudur. O, Diyanet'e başörtüsünün mutlaka takılması gerekmediği şeklinde bir yorum yaptırsın, mesele hallolur! Bu şekliyle, yani takılması zorunlu olduğu zaman, takmayanlar; takanlara göre dinin dışında ve ahlaksız olarak addediliyor. Bu durum ise, toplumda polemiğe ve gerginliğe sebep oluyor!' Ah Baykal! Vah Baykal! Sana; dinin bir veya birçok emrini yerine getirmeyenlerin dinin dışında ve ahlaksız kişiler olduğunu kimler söylediyse, hem yalan söylemişler ve hem de senin bu husustaki cehaletinden istifade ederek seni kullanmışlar! Dinin bir veya birçok emrini bilerek veya bilmeyerek yerine getirmeyenler, din dışına itilip ahlaksız addedilirse, toplumun yekununun hali nice olur? Böyle şey olur mu? Saçı açık diye bir kadına veya kıza ahlaksız diyen ve hele onu dinin dışında düşünebilen bir Allah'ın kulunu gösterebilir misiniz? Bu hal, dini bilmemenin yanı sıra, içinde yaşanılan toplumdan da bihaber olmanın resmidir. Böyle kişilerin de toplumu yönetmeye kalkışması abesle iştigal olsa gerektir!