Cenab-ı Hak, iyiliği "birr" Bakara suresinin 177. ayeti-i kerimesinde mealen şöyle açıklıyor: "İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı istikametine çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allahü tealaya, Ahiret gününe, meleklere kitaplara, peygamberlere inanır. (Allahü tealanın rızası için) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namazı kılar, zekatı verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıflara sahip olanlardır. Muttakiler, (Allahü tealadan korkan ve O'nun emir ve yasaklarına uyan) ancak onlardır." Ali İmran suresinin 92. ayet-i kerimesinde de mealan şöyle buyurulmaktadır: "Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça 'iyi'ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Cenab-ı Hak onu hakkıyla bilir." "İyi" şeklinde tercüme edilen "birr" kelimesi, hayrın, iyiliğin zirvesi, Cenab-ı Hakk'ın rahmeti, rızası ve cenneti manalarında anlaşılmıştır. Yani, imanda, ibadette ve ahlakta en doğru ve en güzel bir hayatı yaşamaktır. Böyle bir hayata ve Allahü tealanın lütuf ve inayetine ulaşabilmenin şartlarından biri, kişinin sahip olduğu ve sevdiği şeyleri Allahü tealanın yolunda kullanmasıdır. Müfessirler, bu şeyleri; servet, mevki, ilim ve beden kuvveti gibi maddi ve manevi imkanlar şeklinde açıklamışlardır. Kibir, kendini beğenip, başkalarından üstün görme hâli; insanoğlunun en kötü sıfatıdır ve her iyiliğe engeldir. Önceki ümmetlerden birinde, zahit bir kişi vardı. Devamlı Allahü tealayı zikreder ve ibadet ve taatında noksanlık yapmazdı. Onun bu hali Allahü tealanın indinde öylesine makbuldü ki, nereye gitse üzerinde bir bulut devamlı gölge ederdi. Yine bu beldede, üzerinde her türlü kötülük olan ve hemen herkesin nefretini celbeden bir adam vardı. Bu kötü kişi, bir sabah vakti, evinden çıkıp yola koyulduğunda, karşıda bu mübarek zatı ve etrafında kalabalık insanları gördü. Onların yüzleri kendisine çok güzel gözüktü. Kendi pis halinden pişmanlık duyarak iç geçirip şöyle dedi: Yahu! Bu güzel insanların yanında ben de insan mıyım?!. İşlediğim kötülükler yüzünden sıfatım kapkara kesildi. Kendimden iğreniyorum! Bir de şu insanlara bak! Nur topu gibi nasıl da parlıyorlar! Gidip şu mübareklerin yanına biraz oturayım, belki bana da bir güzellikleri dokunur ve ben bu kötü halden kurtulurum... Çekinerek kalabalığın arasına girip o mübarek zatın karşısında boş bir yer bulup oturur. Bir de ne görsün! Başta o mübarek zat ve etrafındaki insanlar, kaşlarını çatarak, yüzlerini ekşiterek oradan hızla uzaklaşırlar. Bu adamcağız da orada yapayalnız kalır. Tekrar bir iç geçirerek yukarıya yakaran gözlerle baktığında bir de ne görsün? O mübarek zatın yüzü simsiyah kesilir ve üzerindeki bulut onu terk ederek bu adamın üzerine gelip durur! Kim olursa olsun; işte kibirlenenin hali! Cenab-ı Hak hadis-i kudside şöyle buyuruyor: "Azamet (büyüklük ve kibriya ancak bana mahsustur. Bunda bana ortak olmak isteyeni hiç acımam ve cehenneme atarım!" Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) buyurdu ki: "Allah için alçak gönüllü olanı Allahü teala yüceltir."