Bu cennet vatanda bir gün olsun sulh ve sükun, dirlik ve düzen, huzur ve barış olmayacak mı? Belli ki, birileri -değil birçokları- gerilimden ve kavgadan medet umuyor! Medet umuyor ki; milletin ve memleketin en hayati meseleleri çözüm beklerken ve bunları çözmekle görevli siyasî irade bu yönde adım atınca kızılca kıyamet kopuyor! Toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren konuların nasıl, nerede hangi platformlarda tartışılacağı ve ne şekilde sonuçladırılacağı belli değil mi? Burası bir hukuk ve demokrasi ülkesi olduğuna göre; cereyan etmekte olan her hadiseyi kanunlar ve Anayasa çerçevesinde değerlendirmek ve her kurum ve kuruluşun Anayasa ve kanunlarda belirtilen yerlerde olması gerekmiyor mu? O halde; bir bardak suda fırtınalar estirmenin ne manası var? Türkiye'mizin geçmekte olduğu bu netameli süreci görmezlikten gelmenin imkân ve ihtimali var mı? Peki, göz göre göre; zaten ağır aksak ve güçlükle döndürülmekte olan bu çarka kimler; ne adına ve niçin çomak sokuyor? Toplum gerilerek, piyasalar alt üst edilerek bir yere varılabilir mi? Bu varılacak yerin kime ne faydası var? Şöyle geriye doğru bir bakın! Hükümetin hazırlamış olduğu YÖK tasarısı kanunlaşırsa; daha açık ifadesiyle İmam-Hatip Liselilerin üniversiteye girişleri biraz daha kolaylaşırsa "rejim yıkılır"mış! Böyle düşünenler ve bu tezi, daha doğrusu paranoyayı ileri sürenler; İmam-Hatip Liselerini rejimin temellerine yerleştirilen bomba mesabesinde görüp değerlendiriyorlar! Şöyle geriye doğru bir bakın bakalım; bu ülkede haddinden fazla İmam-Hatipleri kimler ve ne uğruna açtı? Bunların açılmasında bırakın AK Parti'yi Erbakan'ın ve onun kapatılan partilerinin bile dahli yoktur! Bu okullar dinamit idiyse; 1999 senesine kadar çeşitli üniversitelere öğrenci verdiler, oralardan mezun olup, devletin çeşitli kademelerinde görev aldılar. Bunların rejime karşı herhangi bir hareketine şahit olan var mı? İmam-Hatip mezunları bulundukları görevler itibariyle incelendiğinde görülecektir ki; bunlar kadar devletine ve rejimine sadık ve dürüst çalışan memur gerçekten azdır. İmam-Hatip Liselerinin, bunlardaki öğretim ve eğitimin; İmam-Hatiplik mesleği için yeterli olmadığı bellidir. Kuruluş kanununda belirtildiği üzere bu okullar; "Mesleğe yüksek öğrenime öğrenci hazırlar." Haddizatında, İmam-Hatip Liselerinin, diğer meslek liselerinin ve YÖK'ün ayrı ayrı ele alınması gerekmekteydi. YÖK, kurulduğu günden beri hemen her kesimden tepki çekti ve mutlaka değiştirilmesi gerektiği konusunda toplumsal bir mutabakat olmasına rağmen; hükümet bu konuyu diğerleri ile birlikte aynı kanun kapsamına alınca, gözler yalnızca İmam-Hatipler konusunu gördü ve YÖK unutuldu! Türkiye bir hukuk devleti olduğuna göre; hükümet ve yasama gücü (Meclis) elbette her şey demek değildir. Zira, bunların tasarrufları da yargı denetimine açıktır. 2004 sonrasına ertelenmeliydi! Hükümetin mevcut tasarıyı bu haliyle bu aşamada gündeme getirmesi tartışılır. Çünkü; Türkiye'nin önünde; aralık ayında neticelenecek AB'den tarih alma gibi iki yüz senelik medeniyet projesi var. Ülke insanı, tüm kurum ve kuruluşları ile bu mühim konuya kilitlenmiş durumdadır. Geniş mutabakat isteyen netameli konuları Aralık 2004 sonrasına ertelemek gerekirdi. Artık olan oldu; hükümet bu saatten sonra geri adım atamaz; zaten atmayacağını da açıklamış bulunmaktadır. Dileriz; Meclis'te muhalefetle birlikte ortak bir yol bulunsun ve uzlaşılsın. Aksi halde; yani hükümetin tek başına diretmesi halinde, kanunun; Cumhurbaşkanı'ndan döneceği ve Meclis'in ikinci kez ısrarından sonra da Anayasa Mahkemesi'ne götürüleceği bellidir. O halde; bile bile "lâdes"in kime ne faydası var?!.