Bilmek yetmiyor!

A -
A +

Eğer siz hasta iseniz; bu hastalığınızı ve tedavisini de biliyorsanız; bu tedavi için gerekli ilaçların içinde yüzseniz, onları bizzat içip tatbik etmediğiniz müddetçe o hastalıktan kurtulmanızın imkan ve ihtimali yoktur. Amerika'yı yeniden keşfetmemize gerek yok! Ülke olarak hastalıklarımız, A'dan Z'ye kadar hemen herkesçe bilinmesine rağmen -ki, bu yollardan geçmiş ve bizim de içlerine girmek için can attığımız ülkeler, bütün bu hastalıkları teşhis ve tespit edip, gerekli ilaçları, acı da olsa kullanarak bugünlere geldiler- kurtuluş için, bir türlü bir arpa boyu yol alamıyoruz. Neden? Nedeni var mı; herkes işin yalnızca laf kısmında; kimse, kuvveden fiile çıkmak için kolları sıvamıyor. Türkiye'nin temelde tek bir meselesi var: O da güven yani istikrardır. El birliği edip bu güveni oluşturmanın gayreti içinde olmamız lazım. Bu güven, yani istikrarın yolu tek parti iktidarından geçer. Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, koalisyon hükümetleri, bu ülkeye vakit kaybettirmekten öte bir anlam taşımıyor. Şimdiki haliyle bu yola ancak, iki turlu seçim sistemiyle kavuşabiliriz. Önce, seçime girebilecek bütün partiler arasında birinci tur. İkinci turda ise, ilk üç partinin katılacağı ikinci tur. Bunu, yeni bir partinin hazırlıklarını yapan, mühendis kafalı ve merhum Özal'ın beyin takımından Hüsnü Doğan dillendiriyor ve ısrarla üzerinde duruyor. Sayın Hüsnü Doğan'ın görüşlerini yarınki makalemde ele alacağımdan, bugün bu kadarla yetineceğim. Çünkü, işin başı ve en önemli noktası budur. Güçlü, yani tek başına iktidarı bulamağımız müddetçe, ülkede güven ortamını tesis edemeyiz. Kendisine güvenilmeyen bir hükümet, milletin hangi meselesine hal çaresi bulabilir? Sayın Sakıp Sabancı'nın amiyane tabirle dillendirdiği Türkiye gerçeğinin üzerinde kimse durmadı. Adam yalan mı söylüyor? 120 milyar dolar dış borç, 80 milyar dolar da iç borç var. Yani, bu ülke 200 milyar dolarlık bir borcun altındadır. Peki, bunun karşılığında elde avuçta ne vardır? Adam, bunun hesabını soruyor! Gelip geçen bütün hükümetler boyunca, bu paralar alınıp heba edilmedi mi? Bizi getirdikleri nokta itibariyle; IMF ve Dünya Bankası'ndan almakta olduğumuz yeni borçlarla eski borçlarımızın ancak faizlerini ödeyebildiğimiz ve ana borcun olduğu gibi durduğu bir gerçek değil mi? Bu hal, daha nereye kadar devam edebilir? Etmediği, edemediği ortada iken, hâlâ devletçi zihniyette ve üstelik hantal yapıdaki bir devlet bürokrasisinde ısrar etmenin manası var mı? Bugüne kadar, az olsun benim olsun mantığıyla ülkeyi yöneten hükümetler, artık o azı da bulamıyorlar! Çünkü; deniz çoktan bitti! Sabancı'nın tabiriyle söyleyelim: Artık, üçün birini de bulamayacaklar!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.