Bir musibet bin nasihatten yeğdir" derler; doğrudur. Maruz kaldığımız vahşice terör, gaflet hatta hıyanet içinde bulunan Avrupalı bir kısım dost ve müttefiklerimizin (!) de galiba gözünü açtı! Beyan ve ifadelerine bakılınca; açmışa benziyor da; lafa bakıp kanacak halimiz yok elbet! Ettikleri bu lafların arkasında nasıl durduklarına; icraatlarına bakıp, samimi olup olmadıklarını anlayacağız. Yalnızca laflarına bakıp kanamayız, çünkü; aynı hususta, Avrupalı dostlarımızın karneleri kırık notlarla doludur. Zira biz, bu teraneleri çok dinledik; neticede, "tavşana kaç, tazıya tut!" adiliği ile karşı karşıya kaldık! "Küresel terör" karşısında uyanmak ve laftan ziyade icraat yapmak zorundalar; çünki kendi kapılarının ne zaman çalınacağını kendileri de bilmemektedirler! Onlar, çok iyi biliyorlar!.. Şimdiye dek seyirci kaldıkları; gaflet ve hıyanet içinde himaye edip destekledikleri terörün, münferit olarak yenilemeyeceğini çok iyi biliyorlar. İşte böyle; bazen çaresizlik de insanları, cemiyetleri ve devletleri, ister istemez bir araya getirebiliyor! Bu musibetten sonra Avrupalı dostlarımız, peş peşe Ankara'ya geldiler; gelmeye de devam ediyorlar. Müşterek düşmana karşı, yanımızda olduklarını ve olmaya devam edeceklerini ifade ediyorlar. Bu cümleden olarak; Türkiye'yi bir an evvel Avrupa Birliğine almanın gayretkeşliğini de sergiliyorlar. Hazırlanmakta olan "İlerleme Raporu'nda" ve bu Rapor'un görüşülüp; Türkiye'ye tarih verip vermemeyi kararlaştıracakları "Aralık toplantısında" göreceğiz bakalım! Şimdiye kadarki samimiyet sınavlarında Avrupalı maalesef hep başarısız olmuştur. Kendi kurum ve kuruluşlarını da hedef alıp İstanbul'da patlatılan bombalar da akıllarını başlarına devşirmeye yetmeyecekse; fazla söze hacet yok; Avrupalı hep o bildik Avrupalıdır ve öyle olmaya devam etmektedir. Yani, çifte standartlıdır ve; bana dokunmayan terör bin yasasın demek hıyaneti içindedir! O vakit, bizim beklemekten başka çaremiz kalmıyor; Avrupa kapısında beklemekten ziyade; bombaların kendi canevlerinde patlamasını bekleyeceğiz. Başka türlü uyanacakları yok; Merak etmesinler; bu terör belası öyle bir canavardır ki; eninde sonunda sahibini de yer! Dikkat edilirse; sonunu beklemeye gerek kalmadan sahiplerini yemeğe başladı bile! Nitekim; iddia edildiği gibi; 11 Eylül saldırısının ardında gerçekten El Kaide örgütü varsa; canavarın yemeğe başladığı yer öncelikle kendi sahibidir! Çünki bu örgütü Afganistan'da yetiştirip, palazlandıran bizzat Pakistan'ın gizli servisleridir. Pakistan gizli servislerinin de arkasında CIA yok muydu? O vakitler, Suudi Arabistan'ın da himaye ve desteğinde olan "örgüt" sonradan kontrolden çıkmış olabilir mi? Suudi rejimini de hedef alan "örgüt" araçta olmasa bile, nihai amaçta kiminle veya kimlerle paralellik arzediyor? Hedef, bütün bir insanlıktır! Nitekim, ABD'de ne Irak'ın, ne Suriye'nin ne İran'ın ve ne Suudi Arabistan'ın rejimlerini uygun görüyor! Bütün bu devlerin hizaya gelmeleri ve kendi dümen suyunda gitmeleri için alenen tehdit etmiyor mu? O zaman; insan ister istemez soruyor: Bu El Kaide örgütü acaba kimin hesabına çalışıyor? Bilerek veya bilmeyerek kime, kimlere hizmet ediyor?! İşte; Avrupalı dostlarımız uyansın; terör canavarı kendilerine yönelmeden uyansın derken, kastımız budur! Zira, hedef eskiden olduğu gibi mevzi olmayıp bütün bir insanlıktır.