Boşuna direniyorlar

A -
A +

Milletin olması gereken devleti, siyasetçi ile bürokrasi el ele vererek; sahiplenip yönetti. Ta ki, kafalarını duvara toslayıp, sebep oldukları içinden çıkılmaz krizlerle, dışarıdan gelmesi gereken borç ve yardımlara muhtaç, hatta mahkum oldukları ana kadar!.. Adına demokrasi dedikleri idareden millet dışlanmış; ve hemen herşey ona rağmen yapılır olmuştu. Millete soran, eden yoktu; zira millet zurnanın son deliği olarak addediliyordu! 65 milyon didiniyor, çabalıyor, çalışıyor; tepedekilere inat ve onlara rağmen bir şeyler üretiyor ancak, elde edilen hasılayı, devleti yönetiyoruz iddiasındaki siyasetçi ile bürokrat har vurup harman savuruyordu. Canından bezmiş millet, otuz iki dişini gömmüş, derin bir sükut içinde, sabırla olacakları bekleyedursun; milletin bağrından çıktığını ileri süren ve milleti idareye talip olan siyasi kadrolar ise, millete sırtını dönerek gününü gün ediyor, millet hayrına parmağını oynatmıyordu! Nasılsa devlet kadroları ve devlet bankaları ellerinde idi. Yandaşlarını, istedikleri gibi bu kadrolara yerleştiriyor; eş, dost, akraba ve yakınlarına, istedikleri kredileri verebiliyorlardı! Her gelen yeni iktidarın yerleştirmeleri ile, devlet kadroları şişmiş; milletin alın terinden toplanan paralarla, yandaşlara peşkeş çekilen krediler iç edilmiş; kimin umurunda idi?! Çıkardıkları ihale kanunu gereği yetkiyi elinde bulunduran aynı zevat, devlet ihalelerini kapalı kapılar ardında halletmeyi marifet sayıyor; milleti hiçe sayan bu zihniyet; 'Verdimse, ben verdim!' deme cür'etini kendinde buluyordu! Ve; yine nasılsa dokunulmazlıkları vardı; ne etse ve ne yapsalar, yanlarına kâr kalacağını biliyorlardı! Arı kovanı, seneler senesi bu şekilde bal üretti bu memlekette. Tabii, yukarıda zikredilen bir avuç azınlık içindi bu bal. 50 senelik demokratik hayatımızda, bu kovana çomak sokmayı, ilk defa rahmetli Özal denedi! Önündeki, tabir caizse tam bir buz dağı idi ve onu nefesiyle eritmek zorundaydı! Kolay değildi; buz dağının altında kalmak da vardı! Nitekim, bunu denemeye kalkan ve yüzünü millete dönmeye çalışan Menderes örneği önünde idi. Rahmetli Menderes canıyla ödemişti bunun bedelini. Bu büyük riskin altına girmek, engin bir imanı ve mangal gibi bir yürek sahipliğini gerektiriyordu. Bunların yanında, devleti ve bürokrasiyi ve onların işleyişini de çok iyi bilmek icap ediyordu. Özal, yalnızca temelleri sarsabildi! Ömrü vefa etmedi ve dünya değiştirdi. Ama, bu sarsış öylesine derinden olmuştu ki, kendisinden sonra kim gelirse gelsin; kurtuluş için Özal'ın açtığı yola gelmeğe mecburdu. Kendisinden sonra gelenler, başka yollara saptılar ve hüsrana uğradılar! Kendi saltanatlarına son vermeye yürekleri yetmemiş olacak ki, ABD'den adam ithal ettiler. Kerhen de olsa, bu ithal adam, Özal'ın bıraktığı yerden başladı! Devlet saltanatı, ya bitecek ya bitecekti; zira, devlet öylesine hortumlanmış, tüketilmiş ve bitirilmişti ki, nefes alabilmeleri için, dışarıya muhtaçtılar. Kaderin cilvesine bakın ki, bir avuç doları verecek dışarısı da; insan hakları, hukuk ve hukukun üstünlüğü ve serbest piyasa ekonomisi demez mi? Bırakın, istedikleri kadar dirensinler; er geç gelecekleri yer, millet ve demokrasidir. Kendilerinin şekillendirdiği demokrasi değil elbet, milletin istediği demokrasi!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.