Tarih, tekerrürden ibarettir ve; hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi, diye boşuna dememişler. İrili, ufaklı şekliyle bizler, bu filmi defaatle gördük ama; bu seferki, benzerinin tıpatıp aynı! Üstelik, benzerinin üzerinden tamı tamına yüz yıl, yani bir asır geçmişken aynı filmi, bu kez yaşayarak görüyoruz.
Geçen asrın başlarında Cihan Devleti'mizin tahtında oturan Sultan 2. Abdülhamid Han, tıpkı ecdadı Sultan Fatih gibi; vatanını ve milletini canından aziz bilen, ışıltılı ve velî ruhlu bir padişahtı. Yaratılanı Yaratan'dan ötürü seviyor; imparatorluk dahilindeki tüm unsurlara, her istediklerini fazlasıyla veriyordu.
Eğitimin önemini ziyadesiyle kavrayarak; memleket dahilinde hummalı gayretlere girişti ve; imparatorluğu, en ücra köşelerine varıncaya kadar modern mekteplerle süsledi. Hedefi, memlekette kıt olan yetişmiş-eğitimli elemansızlığın (kaht-ı rical) önüne geçmekti. Gerekli bütün tedbirleri almasına rağmen; zaman, ahir zamandı ve kader hükmünü icra edecekti!..
Cihan Devleti'mizin dört bir yanında, kesif imar faaliyetlerine girişti. Medine-i münevvere'yi İstanbul'la birleştiren Hicaz demiryolunu ikmal etti. Yine bu cümleden olarak: Yafa-Kudüs demiryolu, Manastır-Selanik demiryolu, Şam-Horan demiryolu, Eskişehir-Kütahya demiryolu, Beyrut-Şam demiryolu, Afyon-Konya demiryolu, İstanbul-Selanik demiryolu yapıldı. Sultan Abdülhamid Han, (İstanbul-Eskişehir-Ankara) ve (Eskişehir-Adana-Bağdad) ve (Adana-Şam-Medine) demiryollarını yaptırdığı zaman, başka memleketlerde bu kadar demiryolu yoktu.
Bir diğeri ancak Avusturya (Viyana)'da bulunan, dünyanın en modern Tıp Fakültesi'ni kurdurdu. Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fakültesi), Hukuk Mektebi (Fakültesi), Yüksek Ticaret ve Yüksek Mühendis Mektepleri, Güzel Sanatlar Akademisi, Ziraat ve Baytar Mektebi (Veteriner Fakültesi), Maden Arama Mektebi ve Askerî Tıbbiye Mekteplerini açtı. Avrupa'da yapılan yeniliklerin hepsini en modern şekilde yurdumuzda yaptırdı. Din bilgileri, fen ve edebiyat üzerine çok kitap bastırdı; köylere kadar kurslar açtırıp oralara bedava kitaplar gönderdi.
Abdülhamid Han, devleti otuz bir sene adaletle idare etti. Millet, sulh, bolluk, ucuzluk, rahat ve huzur içinde yaşadı.
Cuma namazı çıkışında; Ermeni komitelerince hazırlattırılıp patlatılan saatli bombadan kurtulunca, o anda söylediği şu sözler, kalbinin ne kadar temiz olduğunu ve milletine olan derin aşkını yansıtmaktadır: 'En büyük emelim, ahalinin rahat ve mesut olmasıdır. Bu uğurda; gece-gündüz nasıl çalışıldığı ve gayret gösterildiği malumdur. İyi niyetimin mükafatı, şu hadiseden, Cenab-ı Hakk'ın koruması ile emin olmaklığımdır. Onun için Allahü tealaya şükür ve hamd ederim. Üzüldüğüm bir şey varsa, asker evlatlarımdan ve ahaliden bazılarının ölüp, bir kısmının yaralanmasıdır. Buna ilelebed teessüf ederim. Milletimin, hakkımda gösterdiği hissiyata en samimi duygularımla memnuniyetimi beyan eder, gök ve yer afetlerinden korunmaları için dua ederim.'
Başta İngilizler olmak üzere, Osmanlı'nın maddede ve manadaki bu yükselişini hazmedemeyen dış güçler; mevki, para, kadın vb. ile aldattıkları içimizdeki beyinsizlerle el ele vererek üzerimize çullandılar. (Yarın devam...)