İnsanoğlunun bugün geldiği noktaya medeniyet diyorlar; bu kafaya göre; vahşilikten tekamül ede ede bugünlere gelinmiş! Bu tezin yanlışlığını, topyekûn insanlığın yaşamakta olduğu hâl, çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Öyle ki, gelinen noktada; ortada adaletten eser olmayıp; mazlumların ahı Arş'ı titretmekte!
Dünyanın gözleri önünde, Suriye'deki zalim, kendi insanlarını pırasa gibi doğruyor. Çoluk-çocuk, kadın, yaşlı demeden; sivil insanların yaşadıkları mekânlara misket bombaları yağdırıyor. Yalnızca seyirle yetinen medeni (!) dünyanın tek yaptığı şey, ölülerin çetelesini tutmak. Suriye'deki zalimi Rusya destekliyor ve; 'ne yapalım; kendi insanını öldürüyor. Bu onların iç meselesidir. Kimsenin karışmaya hakkı da yoktur haddi de!' diyor. Bu absürt gerekçeyi, başta ABD olmak üzere tüm medeni dünya kabul ediyor. Yalnız Türkiye'nin sesi yükseliyor ama, ona da; başta İslam âlemi olmak üzere, Türkiye'nin tüm dost ve müttefikleri ve bütün âlem kulaklarını tıkıyor.
Allah bu ya; bu kez benzer musibet, Rusya'nın kapı komşusu Ukrayna'nın başına geliyor. Daha dün, söylediklerine aldırış etmeyen Rusya, tükürüğünü yalayarak; Ukrayna'ya müdahale ediyor. Ülkeyi bölüyor ve bir kısmını; resmen ve alenen işgal ediyor. Sade suya tirit kabilinden 'yaptırım!' sesleri çıkıyor ve çıktığıyla kalıyor. Rusya, bununla da yetinmiyor; daha, daha diyor ve Ukrayna'nın muhtelif bölgelerini karıştırmaya devam ediyor.
Bir Üçüncü Dünya Savaşı çıkarma pahasına, Rusya, bu akıl dışı eylemlerine devam ediyor ve üstelik, kendi yalanına teslim olarak: 'Ukrayna, kendi insanlarını öldürüyor; buna sessiz mi kalalım?!' demeye getiriyor!
Rusya'ya bir şey demeye gücü olanlardan hangisi, bir şey diyebilir ki? Tencere dibin kara, seninki benden kara misali; ipin ucu, maalesef zalimlerin elinde. Ve; al bir zalimi, vur öbürüne!
Türkiye, milyonu aşkın Suriyeliye bakıyor; bunlardan 250 bin kişisi, toplu halde çadır kentlerde yaşıyor. Medeni (!) dünyanın temsilcileri (çoğunluğu artist) zaman zaman gelip bu çadır kentleri ziyaret ediyorlar. Türkiye'nin bu âlicenâplığını kutlayıp gidiyorlar. Ellerini ceplerine atmadıkları gibi; dünyaya, yardım çağrısında da bulunmuyorlar.
İşte, bu medeniyetin (!) yüzüne tükürülmez de ne yapılabilir?
Bu ahir zamanda adalet, görüldüğü üzere yırtıcı hayvanların inine girip saklanmış; onu oradan çekip çıkartacak ve meydan yerinde hakim kılabilecek bir güç, orta yerde gözükmemektedir. Ve; meydan yeri, tamamiyle zalimlerin eline kalmıştır.
Yeri gelmişken burada, Türk'e barbar diyen Batılılara şunu hatırlatmak isteriz: Türk, gittiği diyarlardan bir şey almadı, bilakis o yerlere merkezden götürdü... Bakınız Türk'ün elinde asırlarca bulunan topraklarda yaşayan hiçbir milletin dili değişmediği gibi, hiçbirisine de kendi dilini (Türkçe) dayatmadı. Bir de sizin işgal ettiğiniz topraklara bakın; oraları sömürdüğünüz yetmemiş gibi, bir de dillerinizi dayattınız!
Osmanlı diyarında Türkçe konuşan, Türk'ten başka millet var mı? Sizin sömürgeleriniz ise, İngilizce, Fransızca, İspanyolca vb. konuşuyor!
Söyleyin bakalım, siz mi barbarsınız, Türkler mi?