Ta Osmanlı gününden devşirdiğimiz; İttihat Terakki döneminde, astığı astık-kestiği kestik anlayışla yönetim erkini, 'la yüs'el' mantığıyla elinde bulunduran bürokrasi, elan ceberutluğunu bütün haşmetiyle sürdürmektedir. Cumhuriyetle birlikte tek parti (CHP) diktatörlüğü 27 sene sürdü. Bu uzun süre zarfında bürokrasiyi şekillendiren ve kendine yandaş kılan İsmet İnönü'den başkası değildi. Nitekim Atatürk, onu başbakanlıktan uzaklaştırdıktan sonra izini kaybettirdi ama; Atatürk'ün ölümünden sonra mareşal Fevzi Çakmak, onu cumhurbaşkanı ilan ederken hiçbir zorluk çekmedi. Zira talep edilen şey tüm bürokrasinin genel kabulüne mazhardı. CHP bürokrasiyi çantada keklik bildiğinden, 1961'de yaptırılan vesayet anayasası ile gelecek tüm iktidarların eli-kolu bağlanmış oldu. Artık, gelecek hiçbir iktidar muktedir olamayacaktı. Daha açık tarifiyle; davul seçilmiş iktidarların boynunda asılı olacak ancak, tokmak mahut bürokrasinin elinde bulunacaktı. Bürokrasinin, vatandaşın işini görmeyişi; işi yokuşa sürüşü ve bugün git-yarın gel mantıksızlığı, âdeta vatandaştan intikam almadır. Sen misin; benim istemediğim partiyi iktidara getiren; ben de senin işini böyle yokuşa sürerim! Süleyman Demirel ve Özal tek başlarına iktidara geldiler; bürokrasiyle mücadele ettiler ama, başaramadılar. Tayyip Erdoğan tek başına iktidara geldi, o da mücadele etti; bürokrasi safında yer alan Ahmet Necdet Sezer yüzünden, yine bürokrasinin dediği oldu. Abdullah Gül cumhurbaşkanı oldu; AK Parti'nin mücadelesi aynen sürdü ve bu kez bir şeyler olmaya başladı!.. Kamil manada demokratik anayasaya sahip olunmadan mahut bürokrasinin belinin kırılacağı yok! Bu yüzden AK Parti'nin en az bir kez daha tek başına iktidara gelmesi lazım. Milletimiz, önüne gelen bu tarihî fırsatı; ince eleyip sık dokuyarak, çok iyi değerlendirmesi gerekmektedir.