İnsan toplumlarında yenileşme hareketleri zordur. Dolayısıyla bu durum, ancak kararlı ve karizmatik liderler eliyle gerçekleşebilir. İnsanoğlu tabiatı gereği alışageldiği, kurulu düzenin değişmesini pek istemez. Hele, bir de; bu düzen sahiplerinin saltanatları sona erecekse, değişmemek için ellerinden geleni artlarına koymazlar. Vizyonu olan liderler, yaşadıkları çağı iyi okurlar; o çağın gereklerini bilirler. Ve tabi bir tercih yaparlar. Ya, statükoyu devam ettirir; etliye sütlüye karışmazlar, ya da arı kovanına çomak sokarlar. Birinci lider tipi kendini ve rahatını düşünür. Devr-i iktidarı boyunca gününü gün eder. Bu lider tipinin ülkesine ve ülke insanına verebileceği hiçbir şey yoktur. İstikbalin tarihçileri de bunlardan bahsetmez; adeta yok sayar. Kendinden ziyade ülkesini ve insanını düşünen vizyon sahibi liderler, risk alıp savaşa koyulur. Bu savaş, sanıldığı kadar kolay değildir. Ehliyet, yani bilgi ve birikimin yanında; yeri geldiğinde gözü karalık gerektirir. Gözü karalık, lider özelliğidir. Akıllı, ölçülü, hesaplı liderlerde fayda, akılsız, ölçüsüz ve hesapsız liderlerde ise zarar getirir. Kangren olmuş uzuv bile bir usul çerçevesinde, özenle kesilebilir. Aksi halde kaş yapılırken göz çıkartılabilir. Tarihçiler, Enver Paşa ile M. Kemal (Atatürk'ü) bu bakımdan mukayese eder; her iki çeşit lider türüne örnek gösterirler. Enver-Talat-Cemal paşalar Enver Paşa, hırsları aklını örten maceraperest bir adamdı. Cemal-Talat üçlüsü el ele vererek; hırslarını akıllarının önüne koyarak cihan devletimizin yıkılmasına sebep oldular. Atatürk ise, hem Kurtuluş Savaşını yaptı ve hem de savaşın ardından, cihan devletimizin külleri üzerinde Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Sonrakı liderler, belki de bu korkularından dolayı yoğurdu üfleyerek yemeye çalıştılar! Onca lider arasından yalnızca Turgut Özal, dünyanın gidişatını gördü; değişim için risk alıp düğmeye bastı. Özal'ın şansı, sistemi, sistemin işleyişini ve aksıyan yönlerini çok iyi bilmesiydi. Uzun seneler çalıştığı özel ve devlet sektörleri tecrübesi vardı. 1983'te Özal'ın tek başına iktidara geldiği günleri hatırlayın. Bir gün daha beklemeksizin ard arda kanunları; hem de herkesin tabu diye yanına bile yaklaşmaktan ürktüğü kanunları o, bir çırpıda çıkarıp hayata geçirdi. İktidarların devrim niteliğindeki işleri başarma şansları, göreve geldiklerinin ilk üç senesidir. Milletten kuvvet ve yetki alarak gelinen ortamda; eğer hazırlığınız varsa, bu süre zarfında tatbik mevkiine koyabilirsiniz. Hazırlığınız yoksa veya bu başlangıçtaki üç senelik süreyi iyi değerlendirememişseniz, artık yapabileceğiniz pek fazla birşey kalmamıştır! Koltuklarına alışıyorlar Zira, kabine üyeleri de koltuklara alışıyorlar! Bu durumu çok iyi bilen bürokrasi, mütemadiyen işleri yokuşa sürer; vakit kazanır! Neticede ya, siyasi iktidarı da kendine benzetir veya o süre zarfında, yapılmak istenilen değişime mani olur! Bakınız demokrasi tarihimize; özeti budur! Bütün bu olumsuzluklar cereyan ederken, bürokrasi de bir savaşın içindedir. Bir yandan mevcut iktidara direnirken, diğer yandan da zamana ve zamanın icaplarına karşı anlamsız bir mücadeleye girişir! Bunun için de kullandığı en yaygın model; akıl hastalarına tatbik edilen, "meşguliyetle tedavi" metodudur! Toplum, incir çekirdeğini doldurmayan, anlamsız konularla sürekli gerilir! Asılsız suçlamalar ayyuka çıkar! Zaman zaman da netameli konular kaşınıp gündeme taşınır! Gündem oluşturamayan ve tayin edemeyen iktidarlar, icraat yerine bunlara laf yetiştirmekle vakit geçirir. Bir de bakarsınız ki, dönem sonuna gelinmiştir! Türkiyemiz gibi, 40 milyon insanı işsiz veya hasbelkader işi de olsa, açlık sınırının altında hayat mücadelesi verilen ülkemizde, konuştuğumuz ve tartıştığımız konulara dikkatinizi çekerim! Malum birileri sürekli kuyulara taş atıyor, akıllı geçinenlere de bu taşları çıkarmak düşüyor! Bu kısır döngüden kendisini koruyabilen siyasi iktidarlar, millete bir şeyler verebilir. Bu durumun en güzel örneğini merhum Özal veriyordu. Karşı tarafın yumurtlamasını beklemeden, ortaya öyle konular atıyordu ki; "meşguliyetle tedavi"de rolleri değiştiriyor; toplum, tartışırken o, icraatlarını yürütüyordu!