Büyük devlet olmak

A -
A +

Dünyanın büyük devletleri belli... Büyüklük beraberinde, aynı oranda sorumluluğu da getiriyor. Bu devletler çeşitli şekillerde büyüyüp güçlenmişlerdir. Bazen, devlet büyük, güçlü ve zengin; halkı ise fakir olabilir. Totaliter rejimlerin belki de en büyük zaafı budur. Yani, paylaşmayı bilmemek... Demokrasilerde ise, yukarıdaki durumun tam tersi olabilir. Yani, devlet güçsüz; halkı ise zengin... Avrupa'da irili, ufaklı böyle çok ülke var. Türkiye olarak, işgal etmekte olduğumuz coğrafyada; devleti ebed müddet kılabilmenin yegane yolu devletin güçlü olmasından geçiyor. Geçen asrın başlarında Cihan Devletimiz yıkılıp, güç ve kudretimiz elimizden alındığında; kaç parçaya bölündüğümüzü; bununla da yetinilmeyerek Anayurdumuzun nasıl paramparça edilmek istendiğini gördük. Allah korusun; devletimizde en ufak bir zaaf; güçsüzlük, kuvvet ve kudretten düşme emaresi baş gösterdiğinde aynı akıbetle karşılaşacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın! Dünyanın emperyalist büyük güçleri, dün olduğu gibi bugün de küçük ve güçsüz devletleri sömürmeye devam etmektedirler. Türkiye aktif politika üstlenmeli Kendi coğrafyalarında, kendi yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle kendilerine yetemeyen bu ülkeler, mevcut hallerini muhafaza veya daha da güçlü kılabilmek için, sömürüye devam etmeyi yegane politika bilmişler ve bu durumu tatbik mevkiine koymuşlardır. Bundan dolayıdır ki, büyük devletler, sömürecekleri güçsüz devletlerin küçük lokmalar halinde olmasını isterler! Dikkat edilirse Türkiye; kendi coğrafyasında kabuğuna çekilip; kimsenin etlisine-sütlüsüne karışmadan bir hayat süremiyor. Kendisi karışmasa; kendisine karışanlar var! Böyle bir durumda ise; Türkiye'nin aktif politika üstlenmesi gerekiyor. Daha düne kadar; bütün komşularıyla kavgalı, bunların hiçbirisi ile ticari sosyal ve siyasal en ufak bir münasebete girmeyen Türkiye; bölgesinden olduğu gibi dünyadan da kendisini tecrit etmişti. Ama, bugün öyle değil.. Bölgemizin ve dünyanın değişen şartları bizi, kabuğumuzu kırmaya ve bölge ülkeleriyle birlikte dışımızdaki tüm dünya ile münasebet kurup entegre olmaya zorluyor. Dün, NATO'ya girmemiz nasıl bir mecburiyet idiyse, bugün de AB'ye girmemiz aynı ölçüde bir zorunluluktur. AB'ye girmek, Amerika Birleşik Devletleri'nden münasebeti kesmeyi değil; bilakis artırmayı; ifade edildiği şekliyle "demokratik ortak" olmayı gerektiriyor. Politikada, hele dış politikada mügalatanın (safsata) devri çoktan geçti. Demokratik, açık rejimlerde şeffaf olmak zorundasınız. Tavşana kaç tazıya tut demekle olmaz Dosta dost gibi davranıp açık ve mert olmalı; aynı şeffaflık ve mürüvveti de karşı taraftan beklemelidir. ABD ile, ifade edildiği şekliyle; "demokratik ortak" olacak isek; bu ortaklığın gereği olan; El-Kaide'ye karşı sürdürdüğü tavrını, terörist örgüt listesine alıp ilan ettiği PKK-Kongra-Gel'e karşı da sürdürmeli ve bunu göstermelidir. Yoksa; birbirini idare edercesine; beri taraftan "demokratik ortaklığı" dillendirip, öbür taraftan Kürtler'e ve PKK-Kongra-Gel militanlarına göz kırpmayla yani, daha açık ifadesiyle tavşana kaç tazıya tut demekle bir yere varılamaz. ABD, Irak'ta içine düştüğü bataklıkta; Türkiye'nin dostluğunun ehemmiyetini hâlâ anlayamamışsa yazık! Yazık ki binlerce yazık!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.