Tezatlar ülkesinde yaşıyoruz. Son yüz sene içerisinde, bu ülkede üç ayrı zihniyet inkılabı gerçekleşti. Atatürk ve Cumhuriyet, Menderes ve demokrasi, Özal ve serbest piyasa ekonomisi.. Devletimiz kurulduğu günden beri kavga veriyor. Dışarıdan ziyade içeride veriyor bu kavgayı. Dolayısıyla devlet, bir türlü yerli yerine oturtulamadı. Dikkat ederseniz, ülkede meydana getirilen zihniyet inkılapları, hep tepeden gelmiş; hiçbirisi halkın içinden yoğrulup, bir halk hareketi şeklinde tezahür etmemiş. Eğitim sistemiyle tekdüze yetiştirilen millet, önünü açacak arayışlara girememiş, bulduğuyla yetinmek zorunda kalmış. Seneler senesi meydana gelen bütün gençlik hareketlerinde, hep devletçilik ağır basmıştır, En sağdan en sola kadar bütün gençlik hareketlerine dikkat edin; katı bir devletçilik savunuculuğu ile karşılaşırsınız. Devlete olması gerekenden fazla değer verişimiz ve onu olmaması gereken yerlere sokuşumuz, bizi, muasır medeniyetten koparmış ve çağın gerisine itmiştir. Evvelemirde yapılması gereken, devletin bir an önce kavgadan kurtulmasıdır. Hangi görüşte olursa olsun, devletle kavgaya tutuşan ve bu kavgayı sürdürenler, geçekte bu millete en büyük kötülüğü yapmaktadırlar. Çünkü; bu şekildeki davranışlar, mevcut statükonun devamını ve hatta daha baskıcı bir sistemi doğurduğundan, bu hal; asla yeni bir zihniyet inkılabının yeşermesine imkan ve ihtimal vermez, veremez. Sözde, herkes; sosyal adaletin ve sermayenin tabana yayılmasının ve huzur ve güven ortamının oluşturulması için mücadele veriyor. Ancak, bu yanlış ve yersiz çıkışları statükonun ekmeğine yağ sürmekten öte bir mana ifade etmiyor. Böyle olunca da, 50 senelik demokrasimiz, kurulduğu günkü yerinde sayıyor ve rahmetli Özal'ın yapmak istediği teşebbüs hürriyeti de, sermaye tabana yayılamadığından bir türlü kuvveden fiile çıkamıyor. Nasıl çıksın ki, hangi taşı kaldırırsanız altından devlet ve onun hantal yapısı çıkıyor! Devletçiliğin, bütün dünyadaki manası; ne kendisi yapar ve ne de yapana müsaade etmesidir. Devlet, bu anlayışla zoru ve olmayacağı seçmiştir. Özellikle ekonomide; koyduğu katı kurallarla milleti canından bezdirir. Üretimi artıramayınca, kurtuluşu yüksek vergilerde arar, tabii bunu da bulamaz. Halbuki devlet, kendi kabuğuna çekilse; ekonomiyi bütünüyle özelleştirse, vergileri düşürüp üretimi artırsa ve geliri tabana yaysa, hem daha fazla vergi alacak ve hem de rahat edecek! Başı ağrımayacak, zira o vakit yalnızca devlet işleriyle ilgilenecek! Bugün dünyadaki devletler, devletçilikle korunup gelişmiyor. Devletleri koruyan ve geliştiren tek şey, sahip oldukları liberal ekonomileridir. Eğer, sizin ülkenizde güven ortamı varsa, vergiler rekabet edilebilecek seviyede ise, yabancı sermayeyi çekersiniz. Böylelikle ülkeniz, uluslar arası korumada olur. Bakınız; 2. Dünya Savaşı'nda bütün Avrupa, baştan başa yakılıp yıkılmasına rağmen, İsviçre; yabancı sermayedarların merkezi durumunda olması haliyle, bu yangından kurtulmuştur. Sizin ülkenizde de yabancı ülkelerin büyük yatırımları olduğu zaman, güvencede olması kaçınılmaz olur.