Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi, Atatürk'ten sonra bir türlü halkın partisi olmayı beceremedi. İsmet İnönü'den başlayan haktan kopuş; halka baskı ve halka rağmencilik günümüze kadar geldi. CHP, kendisini hep ilerici, modern, çağdaş ve asrın değerleriyle örtüşen sosyal adaletçi bir parti göstermesine karşın; gerçekte bunların tam tersi bir yapılanma ve anlayış içindedir. Statükonun temsilcisi olarak, komünist sistemlerdeki, yegane hakim unsur olan tek particiliği yansıtmaktadır. CHP, zaman tünelinde kalarak hizipçilikle senelerini geçirdi. Oldu olası ne halkını tanıyabildi ve ne de çağı, çağın gereklerini okuyabildi. 2. Adamı (İsmet İnönü) devirecek kadar güçlü olan Karaoğlan (Bülent Ecevit), bir ömür boyu hizmet ve uğraş verdiği partisinden bundan dolayı ayrıldı. Kırk yıllık siyasi tecrübe, Ecevit'e, CHP'nin iflah olmayacağını gösterdi. CHP'den ayrılmakla canını kayıran Ecevit, bu durumu ispat ederek, kurduğu yeni partisini (DSP) birinci parti yapıp iktidara taşımayı başardı. CHP yol ayrımında Altmışlı yıllarda, İnönü'yle "ortanın solu"nu benimseyen CHP, daha sonra; sözde sosyal demokratlığı diline pelesenk etti amma, bunun sadece lafını etmekle yetindi. CHP, bu tavrı ve söylemleriyle yalnızca Türk halkını yanıltmakla kalmadı; bu statükocu yapısıyla girdiği "Sosyalist Enternasyonal" ile dış dünyayı da yanılttı. Son olarak; Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün başlatmış olduğu hareketle CHP yeni bir yol ayrımına geldi! CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, kaldırılan "Sarıgül kazanı"nı indiremedi. Partiden ihraç dahil her yolu denedi; olmadı. Rüşvet skandallarıyla çalkalanan partide suların durulması şöyle dursun, her geçen gün yeni bir boyut kazanarak daha da alevlendi. Hatırlayacaksınız; önce, Mustafa Sarıgül'ün, belediye başkanlığı makamını kullanarak birçok firmadan rüşvet aldığı ileri sürüldü. CHP, kendi belediye başkanının kanunsuz ve etik olmayan icraatları ile ilgili olarak, neredeyse bir klasör dolusu bilgi ve belgeyi ihtiva eden doysa hazırladı. Bunu hem Cumhuriyet Savcılığına ve hem de basına verdi. Ardından, Sarıgül'ü kesin ihraç talebi ile parti disiplin kuruluna havale etti. İkinci rüşvet skandalı da burada patlak verdi. Yine Deniz Baykal ve bir kısım CHP'lilerin iddiasına göre, Mustafa Sarıgül disiplin kurulu üyelerine rüşvet vererek, aleyhine çıkması beklenen kararı, lehine çevirtti! Son olarak da, toplanan Parti Meclisi, rüşvet almakla suçladıkları iki disiplin kurulu üyesini de kesin ihraç talebiyle yine disiplin kuruluna sevketti! Şimdi ne olacak? Tabii bu arada olan Deniz Baykal'a oldu! Genel Başkan liderliğini gösteremedi; partiden ihraç ettiremediği Mustafa Sarıgül olayında müthiş şekilde yıprandı ve şaşkına döndü. Bu şaşkınlıkla, 29 Ocak'ta yapılmak üzere seçimli kurultay kararı almak zorunda kaldı! Bütün bunlardan sonra paramparça olan CHP'de her kafadan bir ses çıkıyor! Önüne gelen, genel başkanlık için adaylığını açıklıyor! Belli ki, 29 Ocak kurultayı epeyce şenlikli geçecek! Önemli olan seçimi kimin kazanacağından ziyade, gelecek yönetimin zihniyetinin ne olacağıdır. Yani CHP'nin halkla buluşup buluşamayacağı konusudur. Bekleyelim, görelim...