Davalar, mahkemeler; ölümüne kadar, Üstad'ın peşini bırakmadı. 1968 yılında yazıp Bugün Gazetesinde tefrika ettiği 'Vatan Haini Değil Büyük Vatan Dostu Vahiduddin Han' kitabından dolayı 1.5 yıl hapse mahkûm oldu. 73 Affı ile kurtuldu derken, 76 senesinde, kitabın yeni baskısı yapılınca aynı cezaya tekrar çarptırıldı. Adliye kayıtlarında; Üstad'ın cazaevlerine 'borçlu' gittiği ibaresi yer alıyor! Ancak; gerçek manada ve gerçek hayatta; kimin borçlu-kimin alacaklı olacağı, Mahkeme-i kübra'da belli olacaktır! Zira, Üstad; bu hususu çok önceleri şiirin kaydına geçirmişti: "Buluştururlar bizi, elbet bir gün hesapta; Lafını çok dinledik, şimdi iş inkılapta! Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni; Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni! Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak! Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak?" 1978'de Büyük Doğu'yu son kez çıkardı. 1981'de evine kapandı ve bir daha dışarı çıkmadı. Son çiçeğe dururcasına, son nefesine kadar yazdı. 70'i aşkın eserlerinin son iki örneğini (İman ve İslam Atlası ve Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu) bu dönemde yayımladı. Ölmeden önce son şiiri olan 'Zehir'i yazdı ve doğduğu gün olan 25 Mayıs günü ruhunu teslim etti. Nur içinde yatsın... Önce; yazdığı son şiiri ve ardından da vasiyeti olan Gençliğe Hitabesi'nden bir bölümü yazarak; 'Çile'li yılları şimdilik noktalıyoruz. "Çocukken haftalar bana asırdı; Derken saat oldu, derken saniye. İlk düşünce, beni yokluk ısırdı; Sonum yokluk olsa bu varlık niye? Yokluk, sen de yoksun, bir var bir yoksun! İnsanoğlu kendi varından yoksun. Gelsin beni yokluk akrebi soksun! Bir zehir ki, hayat özü faniye." "... İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhyayıp bir ömür Allah'a hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil! Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes! Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!.." Miladi senenin 2012'sinin bu gününde; düne ve bugüne bakarak; "annelerin doğurup doğurmadığına" sizler karar verin sevgili okuyucularım ve lütfen Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in aziz ruhuna bir 'Fatiha' okuyun!