'Çile'li yıllar -7-

A -
A +

Şöhretin ve bunalımın zirvesindeki Necip Fazıl; krizini yenebilmek için, sürekli mekân değiştirir; ama ne mümkün.. Her şeye ve herkese yeten Necip Fazıl, ne çare ki, kendine yetemiyor ve bir türlü buhranını yenemiyor. Her adım atışında nefsi, dünyalar büyüklüğünde önüne dikiliyor ve onu, tutulduğu illetlerle alt ediyor. Geceler boyu uyuyamıyor; hiçbir teskin edici ilaç, ruhundaki infilakları dindirip onu huzura ve uykuya kavuşturamıyor. Anneciği, onun intihar etmesinden korkuyor ve silahını saklıyor. Onca kalabalıklar, şöhret, eller üstünde tutulma ve onca üstün zekâ ve o zekânın ürünü eserler. Hiçbirisi; hiçbir şey ve hiç kimse onun ruhundaki fırtınaları dindirmeye ve beynindeki milyonlarca kıymığı söküp atmaya yetmiyor. 'Kaldırımlar' şairi, 'Çile'sini biriktirip: 'Tam otuz yıl saatim işlemiş bin durmuşum; Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum!' dediği ana (1934) geldi. İstanbul Şehir Hatları Vapurunda karşısına ilk defa çıkan ve bir daha hiç görmeyeceği bir insanın (kendisinin Hızır diye tanımladığı meçhul adam) işaret ve ikazına muhatap oluyor: ' ... Senin ilacın, kurtarıcın ve irşad edicin Eyüp Sultan'da Seyyid Abdülhakîm Arvasî hazretleridir!' Efendi Hazretleri ile ilk temas ve ruhuna 'temel çivisinin çakılması!..' Kendisinden dinleyelim: 'Belki üç, belki beş saat süren o günden, o günkü konuşmalardan hatırladığım yalnız bir ahenk çağlayanı, başka bir şey bilmiyorum. Sonra sonra, seyrek de olsa dokuz yıl süren temaslarım içinde, bahislerin hemen bütün köprübaşlarını kelimesi kelimesine hatırlıyorum da o günden, o günkü konuşmalardan bende (kloroform) tesiri gibi bir kendinden geçme hissinden başka bir şey hatırlamıyorum.' 'Kaldırımlar' şairi, kömürden elmasa doğru; 'Çile' şairi olmaya yüz tutacak ve 1939'da bir volkan misali patlayacaktır: "Gaiplerden bir ses geldi: Bu adam, Gezdirsin boşluğu ense kökünde! Ve uçtu tepemden birdenbire dam; Gök devrildi, künde üstüne künde!.. .. Atomlarda cümbüş, donanma şenlik; Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur. İç içe mimari, iç içe benlik Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur! .. Kaçır beni ahenk, al beni birlik; Artık barınamam gölge varlıkta. Ver cüceye onun olsun şairlik, Şimdi gözüm büyük sanatkârlıkta. .. Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök! Heybem hayat dolu, deste ve yumak. Sen, bütün dalların birleştiği kök; Biricik meselem sonsuza varmak." ..... NOT: Geçen haftaki yazımda Abdülhak H. Tarhan'ın ismi "Abdülhak H. Tahran" olarak çıkmıştır. Düzeltir özür dileriz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.