Çok oluyoruz, çook! -1-

A -
A +
Geçen hafta boyunca; Türk Milli İstihbarat Teşkilatı'nın başında bulunan Hakan Fidan'ın şahsında Başbakan Tayyip Erdoğan'ı ve onun icraatlarını tartıştık. Zira, dış mahfiller; Hakan Fidan'ın, bir sabah yatağında 'ölü' bulunması gerektiğini söylemişlerdi.
Malum; dost ve müttefiklerimizin (!) bize oluşturdukları 'vesayet' rejimimizle, onların uyduları konumunda idik. Onlar, bizim güneşimizdi; nereye giderlerse peşlerinden gitmemiz, âdeta bir tabiat kanunu idi!..
Ta Osmanlı'nın gününden beri, dünyada hatırı sayılır istihbarat teşkilatına sahiptik. Ama, ne zaman ki millete güvenmeyip; ona 'vasi' tayin ettik; başta istihbarat teşkilatımız olmak üzere hemen tüm kurum ve kuruluşlarımızı da 'vesayet'e peşkeş çektik!..
NATO ile birlikte ülkemiz, nasıl; müttefiklerin ileri karakolu konumunda ise, istihbarat birimimiz gibi diğer kurumlarımız da onların istasyonları şeklinde vazife ifa ettiler. Evet, NATO'ya girmeliydik ama, nimetle külfetini dengeleyerek girmeliydik. Geçen süre içerisinde hiç de öyle olmadığını gördük. Davul bizim boynumuzda ama, tokmak hep başkalarının elinde kaldı!
Mesela: Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'nın görevi nedir? Elbette Cumhurbaşkanını korumaktır değil mi? Korumak şöyle dursun; bizzat kendileri gidip, Cumhurbaşkanını aşağılayarak, teslim alıp esir etmediler mi?
Aynı şekilde; MİT, Başbakan'a bağlı değil mi? Peki; onca Başbakanlara karşı yapılan darbelerin hangi birisinin bilgisi Başbakanlara verildi?! MİT, bürokratik bir kurum olduğuna göre; bir yerden talimat alıp ona göre iş görecek. Kâğıt üzerinde bu yer, Başbakanlık olduğuna ve de Başbakandan habersiz bu işleri çevirdiğine göre; başka yer veya yerlerden talimat alıyor demektir.
Otuz sene, kırk sene sonra öğreniyoruz ki, falan darbenin arkasında ABD var, filanınkinde İngiltere; yok Almanya!.. Hani bağımsızdık?!. Bu adamların istihbarat elemanları içimizde cirit atıyor; seneler senesi Türkiye, yol geçen hanına dönmüş; kimin eli kimin cebinde belli değil!
İlk defa adam gibi adam olan bir Başbakan geldi ve bu 'vesayet' rejiminin çanına ot tıkadı!
Havada uçuşan kurum ve kuruluşları yerli yerine oturtmaya başladı.
Demokrasi adına; 'kepazelik' arz eden bu durum; ilanihaye devam edemezdi. Kendimizi ve dışımızdaki dünyayı daha ne kadar aldatacaktık? Daha doğrusu, aldatacağımızı zannedecektik? Zira, dışımızdaki dünya, aldanmıyor, yalnızca gülüp geçiyordu. Ve hatta, bizim bu absürt halimizden memnundular! Çünkü, hep kendilerinin dedikleri ve istedikleri oluyordu!
Yalancının mumu yatsıya kadar yanabilirdi; nitekim, öyle oldu ve bir Molla Kasım geldi!
Çook olmaya yarınki makalemizle devam edeceğiz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.