Sadi-i Şirazi insanı, bir damla kan ve bin endişe olarak tarif eder.Ve; Bostan'ında der ki: 'Ey insan! Ey Allah'ın kulu! Cenab-ı Hak seni topraktan yarattı; sen de toprak gibi ol. Hırsa kapılıp nefsine yenilme. Başını dikme, dünyayı yakma. Madem ki topraktan yaratıldın, neden ateşe benzemek istersin? O korkunç ateş ki, vaktiyle başını yücelterekten kibirlenirken, sen haddini bilip aciz davranmıştın. O, kibirlendikçe alçak görünmüştü. Böyle olduğu içindir ki, ondan şeytan yaratıldı, bundan da insan. .. Bir buluttan bir damla yağmur düştü. Bu damla denizin genişliğini görünce utandı: "Şu deryanın yanında ben de kim oluyorum? Eğer, deniz buysa; ben gerçekten bir hiçmişim" dedi. Damla, kendisini hor görmesince sedefin biri, onu koynuna alıp seve seve besledi. Allah da, onun işini öyle düzgün yaptı ki, sonunda padişahlara yaraşan ünlü bir inci oldu. İnci bu yüceliğe alçak gönüllü olması sayesinde kavuştu. Yokluk kapısını çalarak var oldu!' Tevazu, insanı süslediği gibi, yüceltir de. Kibir ise, insanı sevimsiz kıldığı gibi alçaltır da. Buna rağmen, insan ateşe meylederek kibri yeğliyor; ne kadar şaşılsa azdır! İnsan, kendine bir bakmaz mı? Dün yoktu. Sonra, acizler acizi olarak doğdu. Muhtaç olmayı, yani insanın hakikatini, onun bebek halinden daha güzel ve anlamlı anlatan ne vardır? Gelişip büyümesine; ruh ve beden olarak kendisine bahşedilen sayısız nimetlere baksın. Hiçbirisinde kendisinin bir dahli ve katkısı yok. Böyle iken, bunları nasıl kendinden bilip kibirlenir? Bütün bu nimetlerin hakiki sahibini nasıl göremez? Evet; insan hırsına düşkün yaratıldı. Cenab-ı Hakk, insanın bu hırsını törpülesin diye ona akıl ve bu aklı selim kılan Peygamberler gönderdi. Selim akıl sahipleri, Allah'ın verdiği bu nimetleri, O'nun izin verdiği yerlerde ve ölçüde kullanır. Mülkünü, sahibinin izninin hilafına kullanmak nankörlük değil de nedir? Seyyid Abdülhakim Efendi Hazretleri, bir üniversiteliye yazdığı cevabi mektubunda buyuruyor ki: 'Bütün kuvvetinizle, Allahü tealanın kudreti sahasından dışarı çıkabilirseniz, çıkınız! Fakat çıkamazsınız. Bu sahanın dışı, adem diyarıdır. O adem (yani yokluk) diyarı da, O'nun kudreti içindedir. Bir sırası düşerek, İbrahim-i Edhem'den birisi nasihat istedi. Buyurdu ki: Altı şeyi kabul edersen, hiçbir işin sana zarar vermez. O altı şey şudur: 1- Günah yapacağın zaman, O'nun rızkını yeme! Rızkını yiyip de O'na isyan doğru olur mu? 2- O'na asi olmak istersen, O'nun mülkünden çık! Mülkünde olup da O'na isyan etmek layık olur mu? 3- O'na isyan etmek istersen, gördüğü yerde günah yapma! Görmediği bir yerde yap! O'nun mülkünde olup, rızkını yiyip, gördüğü yerde günah yapmak uygun değildir. 4- Can alıcı melek, ruhunu almaya geldiği zaman, tövbe edinceye kadar izin iste! O meleği kovamazsın. Kudretin var iken, o gelmeden önce tövbe et! O da bu saattir! Zira, ölüm meleği ani gelir! 5- Mezarda, Münker ve Nekir ismindeki iki melek, sual için geldikleri vakit, onları kov, seni imtihan etmesinler! Soran kimse dedi ki; (Buna imkan yoktur), İbrahim bin Edhem buyurdu ki; (Öyle ise, şimdiden onlara cevap hazırla!) 6- Kıyamet günü, Allahü teala; (Günahı olanlar, Cehennem'e gitsin!) diye emredince, ben gitmem, de! Soran kimse dedi ki; (Bu sözümü dinlemezler). Bunun üzerine, o kimse tövbe etti ve ölünceye kadar tövbesinden vaz geçmedi. Evliyanın sözünde, rabbani tesir vardır.'