Cuma sohbeti

A -
A +

İnsana kendini ve Rabbini tanısın diye akıl nimeti verildi. Akıl nimeti sayesinde insan, Allahü tealanın büyüklüğünü ve azametini tanır; kendisinin hakir, zelil ve hiçliğini anlar. Cenab-ı Hakk, Bakara suresinin 164. ayet-i kerimesinde mealen şöyle buyurmaktadır: 'Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinde gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok deliller vardır.' Allahü teala, insana bahşettiği aklı sayesinde; basiret gözüyle bakmasını ve tefekkür etmesini istiyor. Nitekim, Abese suresindeki ayet-i kerimelerde: 'Kahrolası insan! Ne inkarcıdır! Allah onu neden yarattı? Bir nufteden (spermadan) yarattı da ona şekil verdi. Sonra ona yolu kolaylaştırdı. Sonra onun canını aldı ve kabre koydu. Sonra dilediği bir vakitte onu yeniden diriltir (hesap için Mahşer yerine getirir)' Böylece Allah, insana hiçliğini hatırlatıyor. Gerçekte yok olan; yok iken kendisini var eden Allah'ın azameti karşısında nasıl titremez ve şükretmez? Öyle ya; insanın ezelde ne ismi vardı, ne nişanı. İnsan, mahlukat arasında en muhtaç olanı ve en doymayanıdır! İnsanda her şeyden numune vardır. İblisteki kötülükler, melekteki iyilikler de vardır. İmam-ı Rabbani Hazretleri, insandaki bu hakikati şöyle dile getiriyor: 'Bütün varlıklardan birer örnek, insanın yapısında vardır. İnsan, kendisinde bulunan her parçadan dolayı, bütün varlıklara bağlanmıştır. Onda her varlıktan birer parça bulunması, onun her şeye bağlanmasına ve bunun sonucu olarak da Allahü tealadan uzaklaşmasına sebep olmuştur. Çeşitli bağlılıkları sebebi ile, insanın Allahü tealadan uzaklığı, herşeyin uzaklığından daha çok olmuştur. Her şeyden daha çok mahrum olmuştur. Allahü tealanın yardımı ile, kendini bu dağınık bağlılıklardan toparlarsa, yalnız ona bağlanırsa, büyük kurtuluşa kavuşmuş olur. Böyle yapmazsa, yolunu sapıtmış, çok uzaklara düşmüş olur. İnsan, her şeyi kendisinde topladığı için, varlıkların en üstünü olmuştur. Yine bu topluluğu, onun her şeyden daha kötü olmasına yol açmıştır. Bu topluluğundan dolayı, tam bir ayna olmuştur. Fakat, bu âleme yüz çevirirse, çok lekelenir. Eğer, Allahü tealaya dönerse çok parlak olur...' (Mektubat, cilt 1, mektup 129) İnsanın, dünyadaki muvakkat hayatı ancak, bir imtihandan ibarettir. Kısacık dünya hayatı, yalnızca bir duraktan ibarettir. Durakta, ila-nihaye durulmaz; biraz beklenir ve asıl mekana gidilir. İnsanın asıl mekanı, gideceği ve ebedi kalacağı yer Ahiret'tir. Her şeyi, bu duraktan ibaret bilenler; Allah'ı ve Ahiret'i unutup dünyalarını mamur edenler, yalnızca nefislerinin peşinde koşup ömür tüketenler, ölüm sonrası hakikat karşısında; (keşke toprak olsaydım!) diyeceklerdir. Son pişmanlık fayda vermeyeceğine göre, geçici dünya menzilinde Ahiret için azık tedarik etmek gerekir. Cenab-ı Hakk, A'raf suresinin 156. ayet-i kerimesinde; 'Rahmetim, gazabımı aşmıştır' buyuruyor. Sevgili Peygamber Efendimiz de; 'Allahü tealanın kullarına şefkat ve merhameti, bir annenin süt emzirdiği çocuğuna şefkat ve merhametinden daha çoktur' buyuruyor. Böylesine engin bir rahmet karşısında, azaba müstahak olmak, ne zillet ve ne rüsvaylıktır?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.