Cuma sohbeti

A -
A +

Âlemleri yoktan var eden, varlıkta durdurup yok olmaktan koruyan Cenab-ı Hakk; insanoğlundan, kendisine ve ahiret gününe iman etmelerini, inananların da, bu imanlarını 'ihlas' mertebesine çıkarmalarını murad ediyor. Allahü tealanın, inanan (mü'min) kullarından istediği halis dindir. Yani, inançlarında, ibadet ve taatlarında ve yaptıkları her şeyde samimi olmalarını, içten davranmalarını istiyor. Nitekim; Kur'an-ı kerimde, Şeytan'ın yoldan çıkaramayacağı, azgınlık ve sapkınlığa düşüremeyeceği kullar zümresinden yalnızca 'muhlisler' işaret edilmektedir. 'İblis: Senin mutlak kudretine andolsun ki, onlardan ihlasa erdirilmiş kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım, dedi.' (Sad suresi, 82 ve 83. ayetler) Kişinin ihlası elde etmesi, yani muhlis olması kolay değildir. Ebüdderdâ hazretlerinin buyurduğu gibi; ihlas, imanın ve onun tezahürlerinin en zirve noktasıdır. Muhlis kullar, yaptıklarını yalnızca Allah için yapar. Her işinde Allah'a tam tevekkül ve teslimiyet içindedir. Bütün olanları O'ndan bilir. Her hal ve şartta rıza makamındadır. Sevgili Peygamberimiz, Abdullah bin Ömer'e buyurdu: 'İsteyeceğin zaman Allah'tan iste. Dara, sıkıntıya düştüğün zaman, Allah'a sığın, O'na iltica et. Dünyanın bütün insanları bir araya gelse ve sana bir iyilik yapmak isteseler; Allah istemedikten ve takdir etmedikten sonra bunu yapamazlar. Yine, bunun gibi; senin için kötülük murad ettiklerinde de, Allah'ın takdiri ve müsaadesi olmadan bunu başaramazlar.' Cenab-ı Hakk da bu ikazı açıkça yapıyor ve insanoğlunu uyarıyor: 'Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez..' (Tegabün, 11) 'Sen, O mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan' (Şu'ara, 217) Bu kadar açık ikaz ve uyarılara rağmen insan, Yaradan'ını unutuyor, geçici heveslere dalarak, olmadık şeylere güvenip bel bağlıyor. İnananı da böyle olunca bu, iman zafiyeti değil de nedir? İşte, bundan dolayıdır ki, mü'min, inancını ihlaslı yapmaya mecburdur. Kur'an-ı kerimde Cenab-ı Hakk; 'Ey iman edenler! İman ediniz!' buyururken de bu hususa işaret ediyor. Yani, imanlarımızı zirve noktasına çıkararak, muhlislerden olmamızı istiyor. Yukarıda, Şeytan'a nasıl mühlet verildiğini ve Şeytan'ın hangi tür insanları aldatıp, azdırabileceğini gördük. Dolayısıyla, insanın dünya üzerindeki hareketi iki ayrı yönlü olup, birincisi; Allah'a şerefli bir kul olmak ve O'nun sonsuz mağfiretine kavuşmak, ikincisi de; Şeytan'ın maskarası olmak ve tıpkı Şeytan gibi, Ebedi Huzur'dan ebediyen kovulmak.. Rezil ve rüsvay olmak.. Allahü teala, biz insanoğlunun yüzünden Şeytan'ı la'netleyip kovuyor. Ve ona, bir kısım insanları aldatıp, azdırması için mühlet ve müsaade veriyor. Bunca ikaz ve uyarılara rağmen, insanoğlu Yaradan'ını unutuyor, O'na sırtını dönüyor ve O'nu terk ediyor. Şeytan'la dost olup, ona uyuyor.. Ve, tabii azabı hak ediyor!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.