İman ve aksiyonundan, asliyet ve şahsiyetinden uzaklaşan, kısaca; kendisini yaratılış kanunlarından (ahlaktan) tecrit eden insan, tek kelime ile canavarlaşıyor. Hem öylesine canavarlaşıyor ki, bilinen değme canavarlar eline su dökemiyor. Herşey, bir dereceye kadar ihmale gelebilir ama, insan asla! İnsan, aciz ve muhtaç yaratılışı itibariyle, kendisine Rab (İlah) edinmeye ve tapınmaya meyyaldir. İlahlık davasına kalkışanlar ise, üç kuruşluk ve gelip geçici zenginliklerinden dolayı arsızlaşan ve azgınlaşan bedbahtlardır. Merhametlilerin en merhametlisi olan Cenab-ı Hakk da, yarattığı insanın bu halini en iyi bilen olduğu için, onu başı boş ve çaresiz bırakmamış; insana kendi cinsinden seçilmiş Peygamberler ve yine onlar vasıtasıyla ilahi mesajını göndermiştir. Allah'tan gelen bu ilahi mesajlar sayesinde insan, şahsiyetini müdrik olabilmiştir. İnsan nev'i içinde en ulu şahsiyetler Peygamberlerdir. Onları, bizzat Cenab-ı Hakk terbiye etmiş, insanlar arasından seçmiş ve kendisi ile insanlar arasında 'elçi' olarak görevlendirmiştir. Peygamberlerin görevi; Allah'ın emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etmek, duyurmaktır. Hidayet verip, kurtuluşa erdirmek değildir. Zira, kurtuluş ve hidayet ancak Allah'tandır. Allah'ın kurtuluşa erdirip, hidayete kavuşturduğunu dalalete (sapkınlığa) düşüren olmayacağı gibi, Allah'ın dalalete düşürdüğünü de, hidayete kavuşturacak yoktur. Son Peygamber olarak gönderilen iki cihanın serveri, sevgililer sultanı Muhammed aleyhisselam, Allahü tealanın, en son ve en mükemmel mesajını (Kur'an-ı kerim) getirmiş ve kıyamete kadar gelecek bütün insanlığın kurtuluş ve hidayet yolunu göstermiştir. Bu ilahi mesajı alan insan, haddini bilmiş; Allah'a kul olmuş, O'nun emirleri doğrultusunda hayatını ta'yin ve tespit ederek medeni olmuş ve huzuru bulmuştur. İslam'ın saffet devrinde; dünyanın gücü Müslümanların elinde idi. Kendileri de huzurlu aleme de huzur veriyorlardı. Müslümanlar, ne zaman ki imanlarını, aşk ve bağlılıklarını kaybettiler; yani, Allah'ın vermiş olduğu nimetlere nankörlük ettiler; güç ve kuvvetleri ve sahip oldukları nimetler ellerinden gittiği gibi, azaba müstahak oldular. Huzurları gitti, refah ve saadetleri son buldu. İman ve aşk devirlerinde maksutları Allah ve O'nun rızası idi. İmanları sönüp, aşkları bitince maksutlar çoğaldı. Allah'tan, Allah'ın emir ve yasaklarından uzaklaşarak zillete düştüler. Zira, Allah'tan gayrılarını ilah edinmişlerdi. Başta kendi nefisleri olmak üzere sayısız ilahlar edindiler. Parayı putlaştırdı insan.. İnsanı putlaştırdı insan.. Sistemi putlaştırdı insan.. Sayısız putlarla çepeçevre sarılmış bugün insan.. İslamiyet öncesi Cahiliyet Devri'nde, hamurdan putlar yapıp tapınan ve acıkınca putunu yiyen insanlar misali, günümüz marka Müslümanları da; Allah'ın dışında ilah edindiklerine tapınıyor ve acıkınca onları yiyor! Gerçekte ise, insan; bizzat kendisini ve ruhunu yiyip tüketiyor ve 'esfel-i safilin'e doğru hızla sürükleniyor.