Mü'min mazlumdur. Bu söz, hep doğru söyleyici olan ve düşmanları tarafından bile 'emin' diye vasıflandırılan sevgili Peygamberimize aittir. İnsanlık tarihi boyunca inananlar hep mazlum rolünü üstlenmişlerdir. Dert, musibet ve belaların en büyüklerini, daima Allah'ın sevgili kulları çekmiş; bunlarla bir yandan olgunluk temrinleri tamamlanırken, diğer yandan da dünyaya, dünyanın gelip geçici zevk ve eğlencelerine gönül bağlamaları önlenmiştir. Zaten, dünyanın ve onun gelip geçici zevk ve eğlencelerinin farkında olan gerçek mü'minler, Cenab-ı Hakk'ın murad ettiği şekilde olgunlaştıklarında (kamil insan), bu dert, musibet ve belalardan zevk almaya başlarlar. Dua ve niyazlarında da; 'Ya Rabbi! Dert ve belalarımı arttır' derler! Onun içindir ki, dert ve belaların en büyüklerini Allah'ın en sevgili kulları çekmiştir; çekmeye de devam edecektir. Zira, bütün bu dert ve belalar gerçek SEVGİLİ'den gelmekte ve bunlarla kulunu kendisine çekmektedir! Bundan dolayı da İslam Tasavvuf büyükleri buyurmuştur ki: Dert ve belalar, SEVGİLİ'nin attığı kemenddir. Şurası bir gerçek ki, Allah dağına göre kar veriyor. Kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemiyor. Diğer bir deyişle, yükü taşıyabilene veriyor. Nice hastalara şifa dağıtan, öyle mübarek insanlar gelmiştir ki, kendileri türlü hastalıklar içinde; sabır, tevekkül ve rıza makamında ömür tüketmişlerdir. Bunca çaresizin derdine derman oluyorsunuz da kendi derdinizin çaresine niçin bakmıyorsunuz dendiğinde de; 'SEVGİLİ'den gelene razı olmak lazımdır, hatta bizi adam yerine koyup da dert gönderdi diye sevinmek lazımdır, O'ndan gelenin gitmesini istemek edebe uymaz şeklinde karşılık verirlerdi. Ebedi yurt ahiret olduğuna göre; dünyada mazlum olmak, elbette evladır. Netice itibariyle; dertler de, belalar da, musibetler de, zalimlikler de, mazlumluklar da.. hepsi de geçecek ve geçmeyecek günde, bütün bu yapılanların hesabı verilecektir. O hesap gününde; zalim olmak mı, mazlum olmak mı; hangisi olmak evladır? Dünyanın azabı, dert, bela ve musibeti geçici; ya ahiretinki? Sevgili Peygamberimiz fakirliği ile övünmüştür. Kulluğa, ziyadesiyle yaraşan hal, fakirliktir zira. Mazlumluk da öyle.. Sabredebilen için, iyi kul olmanın adeta alameti farikasıdır. Dünya ile ahiret birbirinin zıddıdır. Dünyayı darıltıp küstüren ahireti güldürür; dünyayı güldüren ise, ahireti zindan eder, ağlatır. Dünya verilip ahiret alınır; dünyayı alanlar ise, ahirette ziyan edeceklerdir. Babasız hak Peygamber İsa aleyhisselam buyurmuştur ki: 'Sağ yanağına vurana, sol yanağını da uzat!' , 'Gömleğini isteyene paltonu da ver!' ve; 'Düşmanını da sev!' Babasız hak Peygamber İsa aleyhisselamı çığırından çıkaran ve ona haşa ilahlık isnadında bulanan Hıristiyanlık âlemine ve bir de İslam âlemine bakın! Fert fert, cemiyet cemiyet ve bütünüyle bakın; kim zalim ve kim mazlum?! O halde, yine sözümüzün başına ve sevgililer sultanının tespitine dönelim ve noktayı koyalım: 'Mü'min mazlumdur!' Ne mutlu mazlumlara ki, onların hamisi, sahibi ve davacısı bizzat Cenab-ı Hakk'dır.