Cumhuriyet tarihi boyunca, cumhur (halk) hiç dikkate alınmadı. Rejimin kurucu partisinden başlayarak, hemen her önemli şeyin adı 'halk' olarak benimsendi ancak; bu keyfiyet, yalnızca isim olarak kaldı. Zira; ta başlangıçta, başta devrimler olmak üzere; halkın hayatını dönüştüren ve 'halk için' addedilen bütün kararlar halka rağmen alındı. Yani, tepeden halka zorla dayatıldı.
27 senelik CHP iktidarları boyunca; 'sözde' milletvekilleri bir kişi tarafından belirlendi ve 'sözde' halkın önüne kondu! O ne menem seçimdi ki, halk, sandığa gittiğinde; önüne konulanı seçmek (!) zorunda idi. Zira ne başka parti ve ne de başka aday vardı!
1946'ya gelindiğinde; millet, maddesini ve manasını kemiren CHP zulmünden öylesine gına getirmişti ki; yalnızca şeklen geçilen demokraside muhalfarz, Lenin parti kursaydı, tek başına iktidara getirilirdi! Nitekim, öyle de oldu. CHP'nin içinden gelmelerine rağmen; onun karşısında yer alıyoruz demeleri, DP'yi iktidara taşıdı.
Halka ve halkın iktidarına asla tahammül edemeyen CHP zihniyeti, askerî ve sivil bürokrasi (İnönü'nün, seneler senesi, tek elden oluşturduğu) ile el ele vererek, ihtilal yaptı ve yaptırılan anayasa ile de, bundan sonraki ihtilalleri dizayn etti. Böylece, halkın iktidarları alaşağı edilecek ve iktidarda bulundukları müddetçe de, asla muktedir olmalarına müsaade edilmeyecekti!
En çok korktukları şey ise, cumhurun (halk) başına, cumhurun doğrudan seçeceği bir kişinin getirilmesi idi! Bu zihniyete göre; cumhurbaşkanı, devlet demekti. Kendi zihniyetlerindeki asker veya sivil bürokrasinin dışında birisinin o makama gelmesi; onlara göre, devletin gitmesi demekti! Nitekim, bu zihniyet, Özal'ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle şu hükme varmıştı: Özal, Çankaya'dan girerken, aynı anda Çankaya'nın penceresinden Atatürk'ün ruhu çıkmaktaydı! Oysa, Özal da parlamento tarafından seçilmişti; tek farkı, sivil olması ve onların zihniyetinde olmaması idi!
Şimdi ise, cumhurbaşkanını halk doğrudan seçecekti ve halkın istediği kişi belliydi!
Halka karşı kurulan bütün tuzaklar boşa çıkarılmıştı. Zira, tuzak kuranlara karşı tüm tuzakları boşa çıkartacak gerçek tuzak kurucu, hükmünü icra ediyordu!
Seneler senesi beğenmedikleri, sürekli tepesinde tepindikleri ve alay edip; bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam diye yaftaladıkları halk (cumhur), başkanını seçiyordu; bundan daha tabii ne olabilirdi?!
Tabii olmayan mahut zihniyetti ve onların cumhura karşı yaklaşımları idi; artık çatlasalar da patlasalar da, kader hükmünü icra edecek ve dağılan (dağıtılan) zemberek, yeniden kurulu hâle gelecekti.
Bugünlerin hasretiyle yanan büyük şair ve mütefekkir Necip Fazıl; bu günleri görmüşçesine, seneler önce şu dizeleri kaleme almıştı.
"Aç kapıyı haber var,
Ötenin ötesinden.
Dudaklarda şarkılar,
Kurtuluş bestesinden.
Biz geldik, bilen bilsin.
Gönül gönül girilsin.
İnsanlar devşirilsin,
Sonsuzluk destesinden."