Demokrasi ile tanışalı yarım yüzyıldan fazla oldu. Kitaplarda okur, yabancı bazı devletler bu idare şekliyle yönetilir diye duyar ve bilirdik ama; ilk defa 1950 seçimleri ile (1946 seçimleri de birden fazla partili yapıldı; ancak mahut seçimler, "açık oy, gizli tasnif!" gibi bir garabetin yanında akla hayale gelmedik düzenbazlıklara ve suiistimallere gebe olduğundan bu seçimleri es geçiyoruz) seçmen sandığı milletin önüne kondu. O vakitler de CHP, kendisine göre bir seçim modeli uygulamıştı. Şöyle ki bir seçim bölgesinden, hangi parti sayıca fazla oy almışsa o ilin bütün milletvekillerini bu parti çıkarıyordu. DP 411 milletvekili çıkardı Gelin görün ki, milletimiz, teveccühünü DP'den yana kullandı ve 450 sandalyelik Meclisin 411'ini bu şekilde tek başına elde etmiş oldu. CHP ise yalnız 33 milletvekili çıkarabilmişti. Böylece, hem CHP iktidardan uzaklaşıyor ve hem de Milli Şef İsmet İnönü Reis-i Cumhurluktan düşüyordu. İsmet İnönü'nün, Atatürk'ten sonra cumhurbaşkanı seçilmesi çok enteresandır. Bayar bile CHP'ye yaranamamış Cumhurbaşkanlığına seçilen Celal Bayar, Atatürk'ün İnönü'den çok fazla değer verdiği bir şahsiyet olmasına rağmen CHP, bunu da beğenmemiştir. Halbuki, Celal Bayar rejime ve getirilen demokratik sisteme o kadar bağlıdır ki, bunların hilafına (mesela halkın oyunun dışında bir şeye itibar eden) hareket eden; mezardan çıkan babam olsa bile onu asarım demiştir. Demiş ama, buna rağmen, bir ömür boyu hizmet verdiği eski partisi CHP'ye yaranamamış; kendisi yaş haddinden kurtulmuş ama, üç arkadaşı (Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan) darağacını boylamıştır! Bizdeki parlamenter sistem, başbakana endekslidir. Cumhurbaşkanlığı makamı sorumsuz ve tamamen semboliktir. 1961 Anayasası ile bu yetkiler biraz arttırılmış; esas itibariyle bu anayasa ile icranın (hükümet) yetkileri, bir kısım anayasal kuruluşlara verilmek suretiyle daraltılmıştır. Parlamenter sistemin ruhuna ters 1982 Anayasası ise, parlamenter sistemin ruhuna ters ve adeta yarı başkanlık sistemini çağrıştıran yetkilerle cumhurbaşkanlığı makamını donatmıştır. Bunun yanında YÖK gibi kuruluşlar da işin tuzu biberi olmuş, gelecek iktidarların muktedir olanlarının önü büsbütün kesilmiştir. Sayın Sezer, Anayasa Mahkemesi Başkanı iken, 1982 Anayasasının cumhurbaşkanına sağladığı hakların çok fazla olduğunu dillendirmesine rağmen, o makama seçilince, daha çok yetki istemek durumunda kalmıştır. Bunun başlıca sebebi ise, mevcut iktidarı yeterince kontrol edebilmektir! Bundan dolayı da, mevcut AK Parti iktidarı, bütün icra-i faaliyetlerinde (hem hükümette-yürütmede ve hem de Mecliste-Yasamada) "bir ileri, iki geri!" keyfiyeti ile karşı karşıya bırakılmıştır! Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunu sürdüreceğiz.