Dağda değil, düz ovada siyaset...
10 Nisan 2013 01:00
Türkiye muhalefetini anlamak gerçekten mümkün değil! Bu nasıl bir muhalefet anlayışıdır ki; bir yandan, mevcut rejim üzerine titrediklerini söylerken diğer yandan, rejimi silahla ve kanla yıkmaya matuf hareketi bitirecek 'barış süreci'ni desteklemiyor.
CHP'yi ve MHP'yi içine alan bu denli bir muhalefet anlayışına dikkat edin; bu hâl, Cumhuriyet'in kuruluşundan beri; yönetim erkinin millete bakış açısını yansıtmaktadır! Yönetim erki; yönetim şeklinin adı her ne kadar cumhuriyet ise de; ceberutluğu (zorbalığı) öne çıkaran bir uygulamayı sergilemiştir. Hem de yalnızca Kürtlere değil, bütün bir millete karşı aynı aymazlık ve zorbalık içinde olmuştur. Bu zulümden en ziyade payını alan kesimler ise, dindarlar ve Kürtlerdir.
Cumhuriyet'in başından beri, hasbelkader bu milletin başına geçenlerin en bariz vasfı; bu milletin henüz rüştünü ispat etmiş olmadığına inandıklarından, demokrasiyi millete lüks görmesidir. Bu halin tipik göstergesi de; millete rağmen yapılan 1961 ve 1982 anayasalarıdır.
CHP ve MHP de demokratik anayasa diyor ama; böyle bir anayasanın yolunun; öncelikle kanın durmasından sonra geleceğini bilmiyorlar mı? Bildiklerine göre; barış sürecine karşı çıkmaları ne ile izah edilebilir?
Yoksa; barış sürecine muhalif olan bu zihniyet; Türkiye'yi hâlâ 1920'lerin Türkiye'si mi zannediyor?
Bakınız; yeni devlet kurulurken; Misak-ı Millî'nin gereği, tam manası ile yerine getirilememiştir. Getirilememesinin en önemli sebebi ise; devletimizin o günkü zayıf halidir.
Bugün ise, tarihi bir fırsat ayağımıza gelmiştir. Bunu dışarısı görüyor ve açıkça dillendiriyor. Türkiye'nin, Orta-Doğu'daki (İran-Irak-Suriye ve Türkiye) Kürt oluşumunu yönlendirmek konumunda olduğu yazılıp çizilmektedir. İçeridekiler ise, bölünmekten dem vuruyor. Türkiye en zayıf gününde bölünmedi; bugünkü güçlü gününde mi bölünecek?
CHP'nin bugünkü tavrı, vaktiyle cari olsaydı; Hatay, bugün millî sınırlar içinde olabilir miydi? Merhum Özal, bu tarihî fırsatı gördü ama; devlet bürokrasisine ve hatta kendi arkadaşlarına bile anlatamadı. O gün, o fırsat göz göre göre kaçırıldı.
Aynı tarihî fırsat; bu kez daha büyük imkânlarla önümüze geldi. Bu fırsatı; Türk-Kürt ve sahip olduğumuz tüm etnik kökenlilerin kardeşliği adına, en olmayacak insanlar gördü, dillendirdi ve gereğini yapalım diyor ama; mahut muhalefetimiz ise, karşı gelmeyi ve ayak sürümeyi maharet biliyor!
Belli ki muhalefet; dağda çarpışmaya devam diyor; düz ovada siyaset istemiyor! Bunu söylerken geçen 30 seneden ve 40 bin cana mal olan yıkımdan ibret almıyor. Şayet; bir nebze olsun ibret alsalardı; geçen bunca sene zarfında, çözüm adına bir görüşleri, bir projeleri olurdu!
Muhalefet bu yaklaşımı ile, Nasreddin Hoca'nın evine giren hırsızı andırıyor. Hırsızı yakalayan oğluna; getir diyor gelmiyor. Bırak gitsin diyor gitmiyor!