Dananın kuyruğu kopuyor mu?

A -
A +

Merhum Özal, AB süreci için, "ince, uzun bir yol" demişti. Meğer, ne kadar yerinde bir tespit yapmış... Avrupalıya kızalım, edelim ama; esas kötülüğü, vaktiyle kendimize yapmamış mıyız? Yunanistan'la beraber eş zamanlı olarak ayağımıza gelen adaylık sürecimizi kendi ellerimizle itmedik mi? Bu tespitten sonra gelelim Avrupa'nın ikiyüzlülüğüne... Bir kere her şeyden önce şu hususu vurgulamakta fayda var; karşımızda, renkleri, çizgileri, temayülleri tıpa tıp aynı olan bir Avrupa yok. Aksine; rengarenk ve çeşitli temayülleri olan Avrupalılar var. Bunlardan, Türkiye'yi AB'ye isteyen de var, istemeyen de... Türkiye'nin AB'ye girmesinde, Birliğin Türkiye'den ziyade menfaati olacağını yalnızca biz değil aklı başında Avrupalılar da söylüyor. Ve, yine aklı başında Avrupalılar, şu son krizden dolayı bakın ne diyor? "... Birliğe üye olduktan sonra, taşıması gereken şartları, daha şimdiden yani müzakerelere başlamak için Türkiye'ye dayatmak modern terörizm değil de nedir?!" Evet, şimdiye kadar hiçbir aday ülkeden istenmeyen şartlar Türkiye'ye dayatılmak isteniyor. Hem de milli gururumuzla oynanarak! Takdire şayan duruş!.. Burada; AB sürecinde, dost düşman herkesi hayrette bırakan reformları peş peşe gerçekleştiren AK Parti hükümetinin duruşunu takdire şayan bulduğumuzu ifade etmek isteriz. Milli hassasiyetlerimizi asla göz ardı etmeden, şahsiyetli bir mücadele yürütüyorlar. Müzakereleri askıya almak, Lüksemburg'a gitmemek pahasına dik duruyorlar. Türk'e yakışan vekar da budur zaten. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ifade ettiği gibi: "...17 Aralık'ta neleri kararlaştırmışsak, o doğrultuda bir belge bekliyoruz. Sözü veren kendileri, o sözde durması gerekenler de yine kendileri..." Ta Osmanlı gününden beri, Cumhuriyet tarihi boyunca, biz Türkler Avrupalıların çifte standartlarına çok şerbetliyizdir. Ne hazin tecellidir ki, bugüne kadarki çifte standartlı yaklaşımlarına pek ses çıkaramadık! Çünkü, maalesef milletlerarası münasebetlerde haklı olan hep güçlü taraf oluyor! Çok şükür, köprülerin altından çok sular aktı ve Türkiye, bölgesinin en istikrarlı ve güçlü ülkesi konumuna geldi. Bundan böyle hiç kimse Türkiye'ye istemediği bir şeyi dikte ettiremez. Beynelmilel arenadaki masalarda eşit üyeli statüye sahip olarak başımız dik oturabiliyoruz. Netice itibariyle; bize gerekli olan AB'nin normlarıdır. Yine Başbakan'ın ifade ettiği gibi; "... Olmazsa bu işin sonunda ölüm yok. Biz aynen yolumuza devam ederiz. Bunun adı Kopenhag Kriterleri olmaz da Ankara Kriterleri olur..." Her şeye rağmen... Bütün bunlara rağmen biz, Avrupalılarda aklı selimin galebe çalacağını ve müzakerelerin bugün itibariyle başlayacağını umuyoruz. Yani, "Çerçeve belgesinin" -ki, bu yol haritası hüviyetindedir- şimdi ve ileride Türkiye'nin kabul edemeyeceği şartları ihtiva etmemesi gerekmektedir. Avusturya'nın aksi tutumunun iki sebebini; Hırvatistan'ı da müzakerelere başlatmak ve bugün itibariyle ülkesindeki yerel seçimler münasebetiyle; yani iç politik mülahazalarla söylenmiş sözler olarak değerlendiriyoruz. Bu kararla Avrupa, Türkiye'nin geleceğinden çok kendi istikbalini, hatta dünyanın gidişatını şekillendirecek!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.