Bugün 23 Nisan 2008, TBMM açılalı seksen sekiz sene oldu. Seksen sekiz senenin (yaklaşık) otuz senesini (27 yıl) tek parti yönetimi ile geçirdik. Elli sekiz senedir de, çok partili demokrasi ile yönetiliyoruz. Meclis açılırken duvarına; "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir" prensibi (düsturu) yazıldı. Tek parti rejimi köklü yapısal reformlara giriştiğinden; ister-istemez hemen her şeyi millete yukarıdan dayattı. Başka türlü de inkılapları yerleştiremezdi. Dolayısıyla bu devri (1923-1950) kendi şartları içerisinde düşünüp değerlendirmek gerekir. Bizim işimiz demokrasi dönemi ile... Yani 1950 senesinde, çok partili hayata geçtiğimiz dönemle alakalı.. Elli sekiz senedir, bir türlü gerçek demokrasiye kavuşamadık. Statüko, bütün gücüyle direniyor. Eski alışkanlıklarımızı (tek parti devrinden kalma) bir türlü bırakamıyoruz. Dolayısıyla, Meclis'in duvarındaki düstur, yalnızca yazı olarak kaldı. Bir türlü kuvveden fiile erişemedi. Gelip geçen bütün iktidarlara bakın; (Menderes'in DP dönemi, Demirel'in AP dönemi, Özal'ın ANAP dönemi ve son olarak Erdoğan'ın AK Parti dönemi) her türlü muhalefet tarafından (partiler ve bürokrasi) vatan hainliği ile suçlandı! Gelip geçen bütün bu iktidarlar, rejimi yıkmakla (yıkmaya teşebbüs etmekle veya rejime aykırılığın odağı olmakla) itham edildiler. Elan da edilmeye devam edilmektedir! Bunun için (rejimi koruma adına) her on yılda bir askerî darbeler yapıldı. 28 Şubat 1997'den itibaren ise, darbelerin şekli değiştirildi. Bütün bu darbeler karşısında demokrasimiz çok cılız kaldı. Zaman zaman bütünüyle rafa kaldırıldı. Her zaman yaptığımız gibi siyasetçiyi suçlayalım da; şu suali hep birlikte sormayalım mı? Hırsızın hiç mi kabahati yok?! Unutmayın; sular ve vicdanlar sıkıştırılamaz!