Türkiye'deki siyasetin bunca parçalı olmasının temelinde, sayın Süleyman Demirel'in de işaret ettiği gibi elbette askerî darbeler yatmaktadır. En son 1980 askeri müdahalesi ile ilk yapılan iş, demokrasinin vazgeçilemez unsurları olan siyasi partileri kapatmak oldu. Bu yetmezmiş gibi bir de, parti yöneticileri tevkif edilerek sürgüne gönderildi. Milyonların gönül verdiği parti liderleri, askerî mahkemelerce aklanmalarına karşın, siyasi yasaklı addedilerek seçimlere sokulmadı! Aynı askerî müdahalenin eseri olan 1982 Anayasası ile de toplumun çok önemli bir bölümü siyasetin dışına itildi! Senelerin tecrübelerini taşıyan insanlar siyasetten soğutularak minder dışına çıkartılmıştır. Dolayısıyla meydan yeri, ister istemez yetersizlere kalmıştır! 1983 seçimlerini hatırlayın; askerî yönetimin başındaki şahıs kürsüye çıktı ve millete oyunu vermesi gereken partiyi işaret etti! Demokrasi ile çelişen bu durum karşısında millet, sırf buna tepki olsun diye, bunların karşısındaki Özal'ı tek başına iktidara taşıdı! Bir tarafta; ülkenin en köklü partileri kapatılmış ve bunların yöneticileri siyasetten men edilmiş, diğer tarafta da millete aba altından sopa gösterilerek şu partiye oy verin şuna vermeyin gibi bir garabetle yaşanılan seçimler, demokrasi adına ne kadar sağlıklı olmuştur? Toplum mühendisliğinin manivelalarıyla yönlendirilen siyaset, kendi mecrasında akamamış ve demokrasimiz bu yüzden istenilen olgunluğa bir türlü erişememiştir. Eğer, dış dünyanın baskıları olmasa idi, son çıkartılan AB yasaları daha çok sürüncemede kalırdı! Temelinde millete güvensizliğin yattığı bu acayip hal, yönetenlerle yönetilenlerin arasını açmış ve bu millete bir gün olsun; benim ne güzel yöneticilerim var dedirtmemiştir! En son yapılan 1999 seçimlerinde de, toplumun senelerdir mutazarrır olduğu bir konu (Abdullah Öcalan'ın paketlenip teslim edilmesi!) aniden gündeme getirtilerek, millet dolaylı olarak yönlendirilmek istenmiş ve bunun sonucunda da bugünkü siyasi tablo ortaya çıkartılmıştır! O tabloyu işlerine geldiği şekilde okuyan siyasetçiler de, muhalefetsiz bir iktidar çıkarmanın rahatlığı içinde hareket etmiş ve 3.5 sene boyunca millete kan kusturmuşlardır! Şayet, birbirlerine düşüp kendi içlerinden çözülmeselerdi, hükümetlerini 2005 yılına kadar sürdüreceklerdi! Yeni gireceğimiz seçimlerde de milletin sağlıklı bir şekilde oy kullanabileceğini zannetmiyorum! Çoğu kızgınlık ve öfkeyle verilecek oyların iktidarı tayin edeceğini tahmin ediyorum. Bunu da, çok güzel bir tespitle bana Erkan Mumcu söyledi. 'Dün nefretle kovulanlar, bugün öfkeyle geliyorlar! Bunda şaşılacak bir şey yok. Bu durum, eşyanın tabiatının gereği!..' Ne gün siyasetin önünü açıp, siyaseti siyasetçilere bırakacağız? Çıkacak seçim sonuçlarından daha şimdiden ürktüklerini ilan eden ve hâlâ toplum mühendisliğinden medet uman siyasetçilerimiz var! Bunlara ne demeli? Zaten, bu anlayıştaki siyasetçiler çanak tutmasaydılar, siyaset ve siyasetçiler bu denli ayağa düşmeyecekti! Bilmiyorlar ki, bugün içine düştükleri kuyuyu dün kendileri kazmıştı veya kazanlara göz yummuştu.