Türkiye'mizde eline geçirdiği gücü; 'belden aşağı vurmakla' kullanan bir nadan güruhu var! Hemen her meslekte görülen bu tipler; halkla direkt etkileşim alanı içinde olan medyada daha çok göze batıyor! Menfi tesirleri de o nispette fazla oluyor. Bunların yüzünden Türkiye ve Türk insanı, bir türlü gerçek gündemini belirleyemiyor! Sağlıklı bünyelere arız olan mikrop misali bu tiplerin görevi fesat ocağını karıştırmak ve meydan yerini tutuşturmaktır! Milletin dertleri bunları ilgilendirmez! Milletin canı çıkmış; bunların umurlarında değildir! Bunlar; kendilerince tabu belleyip, yine kendilerince mana yükledikleri 3-5 konu etrafında ahkam kesmekle ömür tüketirler! Erkekçe bükemedikleri rakip bilekleri aynı kalleş metotlarla tu-kaka etmek isterler! Demokrasi sözcüğü ve ihtiva ettiği mana, bunların dillerinin ucundadır! Söylemezler ama, bunların asıl kavgaları milletle ve milletin değer yargılarıyladır! Bundan dolayıdır ki, milletin seçtikleriyle alay etmeyi ve onları alaşağı etmeyi maharet bilirler! Demokratik süreçte; Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal ve şimdi de R. Tayyip Erdoğan aynı intikam duygularıyla hedeftir! Düne kadar; fesat ocağının nasıl çalıştırıldığını ve meydan yerinin nasıl tutuşturulduğunu biliyoruz! Çok satan gazetelerinde; yüzü belli olmayan siluete giydirilmiş askeri bir kaskete söylettikleri; baştan aşağı yalan ve tehdit dolu söylemlerle bugünlere geldiler! Sığındıkları cümle de şu idi: TSK'dan isminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir yetkili!.. Milletin bağrından kopan ve iki göz bebeği mesabesinde bulunan ordumuzun mensupları böyle olabilir miydi? Yalnızca bizde değil; dünyanın her yerinde, askerler açık sözlülükleri ve dobralıkları ile bilinir ve öyle algılanır. Doğrusu da budur. Ellerine kalem tutuşturulan bir sürü nadan da; kendilerine teslim edilen gazete köşelerini aynı mantıkla; tam bir tehdit ve şantaj aracı olarak kullanmaya devam etti! Ta ki, Orgeneral Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanı oluncaya kadar. Özkök Paşa, göreve gelir gelmez; TSK adına şahsının ve yetki verdiği kişilerin dışında kimsenin görüş bildiremeyeceğini, kesin bir dille açıkladı! İşte bundan sonradır ki, bu fesat ocaklarının çanlarına ot tıkandı! Düşünebiliyor musunuz; bir astsubay çıkıyor ve devrin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a telgraf çekiyor ve 'size alışamadım' diyebiliyor ve bu; aynı çok satan gazetelerde günlerce manşet yapılıyordu! Sanki birilerinin, Cumhurbaşkanlarına veya Başbakanlara alışma gibi bir mecburiyetleri varmış gibi!.. Bu, ne mene bir demokrasi anlayışıdır? Bugüne kadar millete inmeyi zül addedenler; demokrasilerde en büyük gücün millet olduğunu bilecek ve ona çıkabilmenin; ulaşabilmenin yollarını ister istemez arayacaklardır! Şahıslardan önce demokrasiye alışalım! Direndikçe başkaları alıştırıyor; ayıp değil mi?