Denktaş'ı yanlış anlamayalım!

A -
A +

KKTC Cumhurbaşkanı Sn. Rauf Denktaş, Kıbrıs davasıyla bütünleşmiş tarihî bir şahsiyettir. Ömrünü Kıbrıs davasına adamış gerçek bir kahramandır. Yaşı 80'i aşmasına rağmen, müzakerelerde rol aldı ve bu rolünü pek mahir bir şekilde icra etmektedir. Kimse Sn. Rauf Denktaş'ı yanlış anlamasın! O, her toplantı çıkışında konuşuyor; o esnada sorulan bazı soruları, cevaplandırıyor. Yetmiyor; müzakerelerin en hararetli döneminde kalkıp Türkiye'ye geliyor. ATO'nun düzenlediği panelde duygu yüklü bir konuşma yapıyor ve diyor ki; "Kan istedik verdiniz, can istedik verdiniz, para istedik verdiniz... Şimdi de ses istemeğe geldim!..." Denktaş istediği "ses"i, desteği ardına alarak; diğer bir ifadeyle eli daha da güçlenerek Ada'ya dönüyor. Bütün bunlar Sn. Denktaş'ın sergilemiş olduğu siyasi manevralardan başka birşey değildir. Denktaş'ı anlamayanlar; sözde onun yanında gözüküp Kıbrıs'ta çözüm başlatan AK Parti iktidarına karşı olanlardır. Yani Kıbrıs gibi, partiler üstü milli politika gerektiren bir konuyu, iç politika malzemesi yapanlar ve bu durumdan siyasi çıkar bekleyenlerdir. "Olmazsa olmaz"lar bellidir... Nitekim, Sn. Rauf Denktaş aynı gün (4 Mart 2004), Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan'la görüştükten sonra; "memnun" ve "mutlu" olarak Ada'ya döndüğünü açıkladı. Bunun manası; Denktaş'la AK Parti iktidarı arasında görüş ayrılığının bulunmadığıdır. Kıbrıs planında: Denktaş'ın da dahil olduğu, KKTC ile Türkiye'nin ortak "olmazsa olmaz"ları bellidir. Bunlar Annan Planı'nda yer almadığı takdirde, Kıbrıs'ta çözüm olamaz. Görünen o ki, iki taraf da, karşılıklı olarak birbirlerinin hak ve isteklerini kabule yanaşmıyor. Türkiye ile, Yunanistan'ın da müzakerelere dahil olmasından (22 Mart itibariyle) bir netice çıkabileceği pek beklenmiyor. O halde iş, BM Genel Sekreteri Annan'a kalıyor. Genel Sekreter, iki tarafın da hassas noktalarını; "olmazsa olmaz"larını biliyor. Bunları dikkate alarak boşlukları; adil bir şekilde, iki tarafı da tatmin ederek doldurursa ne âlâ! Doldurmasa ne olur? Referandumdan döner ve bütün emekler boşa gider! Unutulmamalıdır ki, Kıbrıs meselesi BM'nin ve BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın önünde yıllarca çözüm bekleyen devasa bir konu olarak durmaktadır. Çözüme ilk defa bu kadar yaklaşılmışken; BM Genel Sekreteri'nin bu durumu gözardı edeceği beklenemez. Kofi Annan da, bu kronik meseleyi halledip tarihe geçmek istiyor! Bundan dolayı da, tarafların hassas oldukları konularda gerekli özeni göstereceği bellidir. ABD'siz çözüm olmaz! Şu hususu da açıkça belirtmekte fayda var; uzlaşmaz gözüken tarafları ikna edebilecek yegane merci ABD'dir. ABD'nin elindeki "sihirli formül" ise, tek kelime ile "adalet"tir. ABD, adil davrandığı ve tarafları buna iknaya zorladığı takdirde Kıbrıs meselesi çözüme kavuşur! Tekrar başa dönerek ifade edelim ki, Sn. Denktaş, çetin pazarlıkların içindedir. Dışişleri Bakanı Sn. Gül'ün ifade ettiği gibi: "Müzakereler safhasında Türkiye'nin elini zayıflatmak kimsenin hakkı değildir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.