İçimizi yakan acıları üst üste yaşıyoruz. Allah (c.c.) beterinden korusun. Bir yandan terörün, alçakça ve menfur saldırılarına hedef olduk; diğer yandan da 7.2'lik depremle sarsıldık. Terör olayları ve depremler karşısında bizim yaşadığımız tecrübeye dünyada çok az devlet-millet sahiptir. Çok şükür; 1999'daki Gölcük merkezli 7.4'lük depremdeki gibi çaresiz ve şaşkın kalmadık, dağınık olmadık. O vakitler, devletimiz daha olay mahalline bile vaktinde ulaşmaktan acizdi. Haberleşme bile yapılamıyordu. Dünya ülkeleri yardım için seferber olmuş; yurt içinden ve dışarıdan gelen yardımlarda bile tam keşmekeş hali yaşanıyordu. Tipik "aciz devlet" görüntüsü sergiliyorduk. Ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı telefonla da olsa olay mahalline ulaşıp haber alamıyordu. Deprem kuşağında yaşamamıza ve onca yıkıntılı depremi görüp geçirmemize rağmen teknik kurtarma ekiplerinden mahrumduk. İlk defa bu kez eskiler gibi olmadı. Van-Erciş merkezli deprem 7.2 ile vurdu. Feryatlar yükseldiği anda, başta Ankara olmak üzere 81 vilayetimiz anında organize oldu. Yardıma koştu. Yine dünyanın çeşitli ülkelerinden yardım edelim mesajları geldi. Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan bir kısım bakan arkadaşıyla beraber derhal olay mahalline intikal etti. Yardım ve kurtarma çalışmalarını bizzat organize etti. Kargaşaya, keşmekeşliğe ve dağınıklığa müsaade etmedi. Ülkenin dört bir tarafından kurtarma ekipleri ve yardımlar deprem bölgesine aktı. Çok şükür büyük ve güçlü devlet olmanın ve böylesine elim olaylar karşısında bile kendi kendine yetebilmenin gururunu yaşadık. Bize bu duyguyu tattıran Sayın Başbakanımıza Doğunun AK kadrolarına ne kadar teşekkür etsek azdır. Yine çok şükür; dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen yardım taleplerine yalnızca teşekkürle mükabele edip ve yardımları kabul etmemek ne güzel. Bizi sevindiren ve insanlığa örnek teşkil edebilecek halimiz ise; bu büyük olay karşısında yetmiş milyonun tek yürek olarak çarpmasıdır. İşte bizi devlet ve millet kılan bu birlikteliktir. Ülkenin dört bir yanındaki havaalanları, otogarlar yardımsever milletimizin yardımlarıyla dolup taştı. Televizyonda izledim. Bir vatandaşımız üzerindeki paltosunu deprem bölgesine göndermek için çırpınıyor. "Ben burada paltosuz idare edebilirim. Orada insanların evleri yıkıldı. Hava soğuk. Onların ihtiyacı var" diyordu. Milletçe ulaştığımız bu güzel manzaralar karşısında söylenecek tek söz var: "Artık ölsek de gam yemeyiz." Bu depremde bir kere daha gördük ki, asıl felaket deprem değil, depremlere dayanıklı yapılmayan binalardır. Bir kısım binalar yerle bir olurken bir kısmı bunun yanında TOKİ'nin binaları dimdik ayakta kaldı. Yeni bir deprem acısı yaşamadan seferberlik halimizi sürdürmeliyiz. İstanbul başta olmak üzere deniz kumuyla yapılmış depreme dayanıksız binalar yıkılıp yerlerine yenileri yapılmalıdır. İstanbul Büyükşelir Belediyesi bina bina bu tespiti yaptı. İlçe belediyeleriyle birlikte "kentsel dönüşüm projeleri"ni de hayata geçiriyor. Ancak eski binalara da bir hal çaresi bulunmalı ve milletimize kaldıramayacağı acılar yaşatılmamalıdır. Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Hak'-tan mağfiret, yaralılara acil şifalar ve geride kalanlara da sabırlar diliyorum.