Toplumlarının önünü açan ve onları istikbale taşıyan siyaset ve devlet adamlarına dikkat edin; hemen hepsinin devlet adamlığı kumaşına sahip olduklarını görürsünüz. Bu kumaşta eğitimin rolü inkar edilemez ancak; yapılacak eğitimin doğuştan sağlam bir karakter üzerine bina edilmesi gerekir. Çürük bir bina, dışarıdan ne kadar tezyin edilip süslense de, yıkılmaya mahkumdur. Devlet ve millet hayatında en kötü talihsizlik, devlet adamlığı kumaşını taşımayanların o devlet ve milletin başına geçmeleri ve yönlendirmeleridir. Eski devirlerde yaşamış büyük insanların eskimez değerde önemli sözleri vardır. Bunlardan birisi de; 'şeref-ül mekan bil mekin'dir. Yani, makamın şerefi oraya oturanladır. Değersiz bir insana, en yüksek makamların bile katabileceği bir değer ve bir şeref asla söz konusu olmadığı gibi; belki de onun değersizliği ile, o yüksek makam dahi kendi yüceliğini kaybeder ve sıradanlaşır! Millet ve devletlerin başına ne gelmişse bu denli karaktersiz insanların, şu veya bu şekilde işgal ettikleri makamlar yüzünden gelmiştir. Bizim bir atasözümüz var; balık baştan kokar! İşte, böyle bir karaktersiz, devlet ve millet hayatında başa geçip söz sahibi olduğunda; ondaki bu değersizlik, elektrik seyyaliyetiyle en alt kademelere kadar süratle sirayet ediyor ve; kötü paranın iyi parayı kovması gibi, meydan yeri kötülerle lebalep oluveriyor! Demokrasinin en iyi yanı, böyle; hasbelkader milletin başına geçen değersizlerin seçimle uzaklaştırılması ve bunların yerine iyileri seçebilme imkanını tanımasıdır. Hele bizim gibi; katılımı ve çoğulculuk yönü bulunmayan ve hukuktan ziyade kanunların hakim olduğu cemiyetlerde insanların kandırılması çok kalay olduğundan, her karakterde insanın yönetime getirilmesi pek ala mümkündür! Üstüne üstlük, bu denli değersizlerin göz boyama maharetleri ve taktikleri çok gelişmiştir. Çünkü bu tipler, milleti aldatma yönünde hareket ederler; öyle davranırlar! Tek özellikleri ve bildikleri budur zira! Onları seçen insanlar, kısa bir zaman sonra ne halt ettiklerini anlarlar ama; iş işten geçmiştir! Ne onların, 'elim kırılsaydı da falan partiye veya insana oy vermeseydim' demesi para eder ve ne de o seçtikleri insanların huylarından ve karakterlerinden vaz geçip hayırlı bir işe imza attıkları görülür! Yani, kader devrini icra eder ve kötüler kötülüklerini yapar! Tabii, bu tipler arkalarından hoş seda yerine boş ve hatta kötü sözler bırakarak terk-i dünya ederler! Onlar için de halkımızın çok güzel deyişi vardır: 'Ne kendi etti rahat, ne aleme verdi huzur; Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur!' Bu devlet adamlığı kumaşı her hangi bir pazarda satılsa kolay da; maalesef, ne böyle bir pazar, ne de böyle bir satış söz konusudur. Seçtiklerimizin ne kıratta olduklarını, demokrasi gereği, deneme yanılma yoluyla görüp öğreneceğiz! Neticede, karşındaki insan; hem de kelli felli; kavun değil ki koklayasın!