Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Hilmi Özkök; "...Sorumlu, ılımlı, yapıcı ve birleştirici.." tavrıyla, Türkiye'miz için bir şans olması yanında; başında bulunduğu Türk Silahlı Kuvvetleri de bölgemiz ve dünya barışı için bir denge ve istikrar unsurudur. Kıbrıs gibi ülkemiz için hayati önemi haiz mili bir konu etrafında nelerin estirildiği herkesin malumudur. Türkiye ve Türk insanı olarak, maalesef Rumlar ve Yunanistan kadar olamadık! Onlar, Bizans oyunu içinde olsalar da; böylesine milli bir konu etrafında yekvücut olarak kenetlenmiş durumdalar. Onlarda da seçim yapılmasına rağmen; ne seçim öncesi ve ne de seçimler sonrası böylesine önemli bir konuyu iç politikalarına malzeme yapıp alet ettiler! Acaba onların demokrasisi bizden geri midir ki; iktidar ve muhalefetleriyle tek ses olabiliyorlar? Bizdeki dağınıklığı ise, ibretle izliyoruz. Mahalli seçimlerde 3-5 oy uğruna, iktidarın ne "ver-kurtul"culuğu kaldı; ne de "hain"liği!.. Konuyu ya, gerçekten anlamayanlar veya anlamak istemeyenler; kendi siyasi konum ve pozisyonlarına göre eğip bükmekte, istedikleri mecraya sürüklemek istemektedirler. Eşit statüde iki devlet Burada Sn. Denktaş'ın dışında; "hayır"cı konumunda olan hiç kimseyi samimi görmediğimizi vurgulamak isteriz. Zira, bunlardan hiçbirisi aklıyla konuşmuyor! Ya maksatlı, ya da hissi konuşuyor. Sn. Denktaş'ı bir derece anlamanın imkanı var. Çünkü; her ne kadar dünyaca tanınmış olmasa da bir devleti temsil ediyor. Onun başında bulunuyor. Ama; soğukkanlılıkla düşünüldüğü takdirde; Güney Rum Kesimi -ki, dünyaca tanınmış bir devlettir- ve onun başındaki Papadopulos da devlet olgusundan vaz geçmek zorunda kalacak! Nitekim, o da, göz yaşlarıyla! "... Bir devlet teslim aldım, bir toplum teslim edemem!" demektedir. Birleşik bir Kıbrıs olarak AB'ye girileceğine göre; her iki devlet de karşılıklı olarak egemenliklerini "ortaklık sepetine" koyacaklar ve eşit statüde iki devlet olarak varlıklarını devam ettirecekler. Dikkat edilirse burada bir kayıp söz konusu değildir. Bu kurucu devletimizin varlığı da Türkiye'nin garantörlüğü altında güvende olacaktır. Türkiye'nin barış sürecini başlatması ve süreçte atmış olduğu yapıcı adımlar; daha şimdiden semeresini vermeye başladı bile! Bakınız; kardeş Azerbaycan: "Güney Rum Kesimi hayır dediği takdirde, KKTC'yi tanıyan devletlerin başında olacağız" mesajını, devlet başkanının ağzından vermiştir. Çözümden yanayız Ümid ediyoruz ki, bu tanıma işlemi; başta diğer Türk Cumhuriyetleri olmak üzere kardeş İslam ülkeleri ve hatta başka ülkelerce de devam edecektir. Tanınma ve KKTC üzerinde vahşice tatbik edilmekte olan ambargonun kaldırılması için; dünya çapında yoğun bir gayretin içine girileceğini Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ifade etti. Dikkat edilirse ilk defa böyle bir fırsat yakalıyoruz. Yanlış anlaşılmasın; bu demek değildir ki; Türkiye ve KKTC bundan önce de iyi niyetli değildi. O vakitler de iyi niyetli idik ancak, bunu ya kimseye anlatamıyor veya bilerek anlamazlıktan geliyorlardı. Bütün dünya gördü İlk defa; bütün dünya başkentlerince Türkiye'nin ve KKTC'nin çözümden yana olduğu kabul gördü. Böyle tarihi bir farsatı değerlendirmemek olur mu? Nitekim; Sn. Denktaş bile dünkü Çetinkale'de yaptığı açıklamalarda aynen şöyle söyledi. ".... Bugüne kadar anlaşma yönünde tüm adımları biz attık. Oyun bozan taraf hep Rum tarafı olmuştur... Şimdi bile; bakınız işi halletmeyen taraf olarak yine Güney Rum Kesimi ortaya çıkmaktadır!" Bu cümleden zimnen de olsa; halleden tarafın; yani "evet" diyenin KKTC olması lazım geldiğini söylemiş olmuyor mu?!