Geçen gün, televizyon ekranına çıkan bir siyasi aynen şunları söyledi: 'Burası Türkiye, asla bir Arjantin değil! Bizim halkımız çilekeştir; çile çekmeye alışıktır! Dolayısıyla sabırlı ve sıkıntılara tahammüllüdür! Mesela; bizim köylümüz; köyünden başka bir yere gitmek için, iki saat yaya yürür ve şikayet etmez! Yani, Türkiye'de, Arjantin'deki gibi sosyal patlama falan olmaz!..' Burada önemli olan, halkımızın ne halde olmasından ziyade; siyasetçinin halkımızı nasıl gördüğü, değerlendirdiği ve siyasetini hangi anlayışın üstüne bina ettiğidir! Bu ve bunun gibi siyasetçiler, tespitlerinde haklı olabilirler! Bu milletin çilekeş olduğu, su götürmez bir hakikattir. Ayrıca; dahasını söyleyelim; biz milletçe duyarsız bir toplumuz! Hani; ecnebilerin, hakkımızda söylediği; 'Su akar, Türk bakar!' gerçeği gibi; yapılan onca zamma, maddi ve manevi baskılara karşı, verebildiğimiz tepki, yalnızca bakmaktan ibarettir! Milletçe, hiçbir olumsuzluğa karşı gerekli tepkiyi veremiyoruz. Haksızlıklar karşısında direnenlere bakın; milleti göremezsiniz! Ya, işi mecraından saptırmak isteyen art niyetli bir örgüt veya işten yakından uzaktan ilgisi olmayan birileri, laf olsun diye meydana dökülür ve tabii, bütün bunlar hiçbir netice vermez! Öyle ki, bazen bu işler, toplum mühendisleri tarafından; sesleri kısık çıkacaklara havale edilir! Nitekim; Cumhuriyet tarihi boyunca; ilk defa gerçekleşen esnaf yürüyüşlerinde, bazı provokatörlerin taşkınca hareketleri, işi, başlamadan bitirmeye yetmiştir! Milletin bu kuzu halini bilen siyasetçinin yegane yaptığı şey; vurun abalıya olmuştur! Hem de hadsiz ve hudutsuz! Son zamanlarda gelen; elektrik, doğalgaz, telefon ve su faturaları, milleti çileden çıkarmasına rağmen, kimse sokaklara dökülmemiş; mahkeme veya idarelere başvurmamış; tek başına iken gösterdiği tepkiyi, bir araya gelerek ortaya koyamamıştır! Oysa demokrasi, duyarlı toplumların sistemidir. Duyarsız toplumların demokrasiyi hazmetmeleri ve yaşatmaları mümkün değildir! Zamları otomatiğe bağlayan zihniyet de, toplumun bu duyarsızlığından cesaret alıyor zaten! Doğalgazı bize, en ucuz ve temiz yakıt diye tanıttılar, ilk uygulamalarını bu şekilde yapıp, milleti abone ettiler. Şimdi de; 100 milyonluk faturaları dayıyorlar! Alıştırırken, vergi yüzde 1'di; ardından yüzde 8'e, daha sonra da yüzde 18'e çıktı! Yetmedi; yeni yılla beraber, yüzde 5'lik bir de ATV eklediler! Fahiş faturalar karşısında, şaşkına dönen milletin halini gören ve ödeyememe durumunu gözleyen ilgililer (BOTAŞ ve Belediyeler), önce; suçu birbirlerinin üzerine attılar! Basını kullanarak kayıkçı kavgasına giriştiler! Nalıncı keseri misali, herkes meseleyi kendi tarafına yonttu! Eğer, bugünkü toplantıda, anlaşıp; en azından yüzde 40 dolayında bir indirime gitmezlerse, suçlu, onlar veya onlardan bir kısmı değil, topyekun millet olarak biziz! Çünkü; bu sisteme göre hak verilmez, alınır! Biz, hâlâ hakkımızın verilmesini bekliyoruz; almak için en ufak bir gayretimiz var mı?! Bakınız; yalnızca basının gayretleri ile Hükümet geri adım atmak zorunda kaldı. Basının yanında bir de milletin tepkisini düşünün!