Türkiye'deki sistemin dünyada bir emsali daha yoktur. Sosyal, siyasi ve ekonomik yönden, kendimize mahsus ve dünyaca ucube kabul edilen bir sistemimiz mevcut. Türkiye'deki bütün kurum ve kuruluşların ve insan katmanlarının sosyal, siyasi ve ekonomik yönden incelemesini yaptığınızda, karşınıza şaşılacak tablolar çıkıyor. Ne gelir seviyemiz, ne gelir dağılımımız, ne insan hak ve hürriyetlerimiz ve ne de; adına demokratik parlamenter sistem dediğimiz siyasi yapımız tam bir sefaleti, zulmü ve bir keşmekeşi yansıtarak günümüz insanının ihtiyaçlarına cevap verebiliyor! Bütün bunları asrın icaplarına göre, yeniden şekillendirip hayata geçirsin diye, seçip Meclis'e gönderdiklerimiz ise; eski, bağnaz alışkanlıklarını sürdürmek sevdasında! Dolayısıyla parlamento, toplumun en az 20 sene gerisinden geliyor. Ama, medeni dünyanın geldiği ve bizi oraya doğru zorladığı yer, bambaşka! Türkiye, kapalı toplum devrini yaşarken, bütün bu olup bitenleri ve akla hayale sığmayan çarpıklıkları bir şekilde içerideki millete yutturdu. Dışımızdaki âlem ise, bütün bunların farkında olup; sosyal, siyasi ve ekonomik yönden tükenip kapılarına gelmemizi bekledi! Merhum Özal'dan sonra, kabuğunu kıran Türk insanı da kendisine yapılmakta olan oyunların farkına vardı. Bunda, gelişen ve önüne geçilemeyen modern iletişim araçlarının çok faydası olmuştur. Şimdi bakınız; Türkiye, AB ile ABD arasında yalpalıyor! Her ikisi de, bizi kabullenmek; bize kapılarını açmak ve bize maddi yardımda bulunabilmek için şartlar ileri sürüyor. İstedikleri şeyler: Bizim gerçek manada demokratikleşmemiz, ekonomimizi gerçekten piyasa ekonomisinin şartlarına göre şekillendirmemiz. Öyle ya; biz, piyasa ekonomisini devletçi bir yaklaşımla ve icraatla yürütmeye çalışıyoruz. Batağa saplanıp; bunun neresi piyasa ekonomisi dendiğinde de apışıp kalıyoruz. Medeni âlemin gün yüzüne çıkarıp tatbik mevkiine koyduğu bütün milletlerarası antlaşmaların altına imza koymamıza rağmen, bunların gereğini, nedense iç hukukumuzda göz ardı ediyoruz! Mızrak çuvala sığmıyor artık; neden ısrarla görmezlikten geliyoruz? Dünkü eyaletlerimiz olan ülkelerden dahi ibret almıyoruz. Şu Yunanistan'a bakın hele! 1974'teki Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra, Albaylar Cuntası'ndan kurtulup, demokrasiye geçti. Bugün AB'nin üyesi ve tabir caizse, Avrupa'nın haracını yiyor! Demokrasisi tıkır tıkır işliyor, ekonomisi düzgün ve gelir dağılımı adil. Yunan'ın başarabildiğini bizim yapamamamız cidden elem vericidir. Coğrafyamızdaki insan göçlerine bakın; nerelerin insanca yaşanır ve nerelerin yaşanmaz yerler olduğunu görün! İnsanlar, üçüncü dünya ülkelerinden, gruplar halinde Batı'ya göç ediyor! Yasak olmasına rağmen, bu suçu işlemeyi göze alıyorlar. Kendi topraklarında su mu çıktı? Bu insanları, yeni ve bilinmez bir hayata sürükleyen saik, kendi ülkelerinin fakir ve insan hak hürriyetlerinden yoksun oluşudur. Bugün itibariyle maalesef Türkiye'miz de bu konumdadır! Müsebbipleri utansın!