Dünyanın başı delilerle dertte!

A -
A +

Başımız gerçekten delilerle dertte... Öyle ki, bütün bir insanlık, işini gücünü bırakmış; bunca delinin kuyulara atmış ve atmakta olduğu taşları çıkarmanın derdinde! Medeniyetler çatışmasının başlangıcı yeni değildir. Burada da İslam Âleminin hakkı yeniyor ve bu muazzam kitle hiç de hak etmediği iftiralarla karşı karşıya getiriliyor. 90'lı senelerden önce; yani dünyamız iki kutuplu iken, düşmanlıkta da belli bir dengede tutuluyordu. Tarafları belli bir cepheleşme söz konusu idi. Sovyetlerin yıkılışından sonra, dünyamız tek kutuplu yani ABD'nin insafına terk edilmiş oldu. ABD, bu durumu biliyor, hesaplarını ve planlarını ona göre yapıyordu. Yıkılan komünizm yerine mutlaka bir düşman bulmalıydı! Düşmanı, ta o vakitler bellemiş, ilan da etmişti. Evet, yeni düşman; başta petrol olmak üzere dünyanın enerji kaynaklarını elinde bulunduran koca bir İslam Âlemi idi! Hedefe; alçalan değer komünizmin yerine, yükselen değer olarak İslamiyet ve onun sahip olduğu coğrafya konulmalıydı. Bu durum, öyle gizli, saklı bir şey de değildi! Batılı en yetkili ağızlar (CIA başkanları dahil) bu durumu açıkça dillendiriyorlardı. Plan, tatbik mevkiine konuldu. İşe medyadan başlandı. Dünyanın neresinde bir terör hadisesi varsa onu derhal İslamiyet'le ve Müslümanlarla irtibatlı gösterdiler. Bu sinsi planı öylesine sık işlediler ki; dünya kamuoyunun gözünde terörle İslam âdeta özdeşleştirildi. Müslümanların yaşamakta oldukları coğrafyalarda adaletsizlik, kan ve gözyaşı ayyuka çıkmıştı. Zira, Müslümanlara bu denli hayat tarzını yine Batılılar belirlemişti! Yani, bataklık ve sivrisinek zaten vardı. Geriye, bu durumu hedefe koyup ilan etmek kalıyordu... 11 Eylül 2001 tarihi dönüm noktası oldu ve o gün bugündür dünyamız medeniyetler ayrışmasında hızla yol almaktadır. Tayyip Bey anlatamadı! Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 15 Kasım 2005 tarihli, netameli Kopenhag (Danimarka) ziyaretini hatırlarsınız. Hani, basın toplantısının yapılacağı salonda Roj TV var diye, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, toplantıya çıkmadığı ve Danimarka Başbakanı Rasmussen ile olan görüşmesini yarıda kesip; apar topar uçağa yollanıp Türkiye'ye döndüğü mahut ziyaret... Başbakan Erdoğan, uçakta gazetecileri yanına davet ederek açıklamıştı; "... Rasmussen ile uzun uzadıya konuştuk. Kendisine; Peygamber Efendimizle ilgili, yapılan karikatürlerin doğru olmadığını söyledim. 'Bunlar yanlış şeylerdir. Böyle fikir ve ifade hürriyeti olmaz. Bütün dinî inançları inciten söz ve davranışlardan kaçınılması gerekir. Nitekim, hürriyetler sınırsız olamaz. Şahsi hürriyetler konusunda bile; birimizin hürriyetinin başladığı yerde diğerinin hürriyeti sona erer. Bakınız; bizim inancımıza göre İsa aleyhisselam da Allah'ın elçisidir. O'na saygı imanımızın gereğidir. Aynı saygıyı bizim, kendi Peygamberimiz için de karşımızdakilerden beklemek en tabii hakkımızdır. Hiç kimsenin başkalarının inançlarına saygısızca davranma hakkı bulunduğuna inanmıyorum' dedim. Rasmussen, bütün bunları dikkatlice dinledi ve; 'bizde fikir ve ifade özgürlüğü çok ileridedir. Dolayısıyla bunlara bir şey diyebilmemiz ve takip edip cezalandırmamız asla söz konusu değildir' dedi. Kendisini ikaz ettim; 'bakınız dedim; onca İslam ülkesinin temsilcileri size müracaat etti. Bunları dikkate almalısınız. Yarın, öbür gün bu taşkınlıklar sokaklara taşar ve sizler bu sorumluluğun altında kalırsınız. Bunun bedeli ağır olur...' dedimse de laf, anlatamadım..." Bakınız; onca İslam ülkesinde nümayişler yapılıyor; medeniyetler birbirlerine gözdağı veriyor, birbirlerini tehdit ediyor; Rasmussen gibiler hâlâ ayıkmıyor. Çıkıp da adam gibi özür dilemiyorlar. Yazık; görüyorsunuz değil mi sevgili okuyucularımız, dünyamız ne denli basiretsiz politikacıların elinde kaldı!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.