Türk Cemiyeti, tarihinde görülmedik şekilde büyük bir bunalım yaşıyor. Ahlaki değerlerin sukut ettiği bu toplumda, evvel emirde yapılması gereken şey, zihniyet inkılabıdır. Zira, bu toplumda ehram, tersine çevrilmiştir. Hak, hakikat ve adalete dürbünün tersinden bakılmakta; içine düşülen ahlaksızlıktan herkes, birbirine bakarak teselli ve hatta cür'et bulmaktadır. Bunun neticesinde ise, her türlü ahlaksızlıkta yarış başlamaktadır. Dürüst ve namuslu insanlar, kilit noktalardaki makamlarda olamıyor! Hasbelkader olsa bile, kısa bir müddet sonra ayrılmak zorunda kalıyor. Suret-i haktan gözükmeye çalışan bir kısım su kurnazları; dürüstlük meziyet değil ki; bir insanın yalan konuşmamasından, hırsızlık yapmamasından daha tabii ne olabilir, diyorlar. İlk bakışta haklı gibi gözüken bu yaklaşım; toplumun her yanını ayrık otu misali saran ve insan eylemlerini bütünüyle kaplayan yalan, dolan, hile, üç kağıtçılık, vurgunculuk, hırsızlık, namussuzluk ve envaiçeşit ahlaksızlığı, bir bakıma örtmek, onlara kılıf bulmak ve hatta meşru göstermek gayretinden başka ne mana ifade eder ki? Ayol! Bu toplumda dürüst olmak suç olmuştur! Doğru söylemek, haklı olmak, hakkı ve haklıyı savunmak suç olmuştur! En büyük yalanı, en yaldızlı sözlerle söyleyebilen; en büyük talanı, vurgunu, hırsızlığı yapanlar, en büyük politikacı ve en saygın iş adamı olarak bilinmiyor mu? Dürüstlüğünden dolayı istifa zorunda bırakılan eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan; bu tipleri yakalayıp cezalandırmak şöyle dursun, bunların önünde ceket ilikliyoruz dememiş miydi? Yalancı ve hırsız olmayanlara enayi gözüyle bakılan bir cemiyette dürüst olabilmek ve dürüst kalabilmek meziyetlerin en büyüğü olsa gerektir. Eskiden, şehrin sokak aralarında üç kağıtçılar olurdu; vurguncular la'netlenir, yalancılar cemiyetten tecrit edilirdi. Şimdi öyle mi? Cemiyetin en itibarlıları bunlar değil mi?! Ne kadar çok yalan söyleyebiliyorsan, ne kadar büyük çalabiliyorsan, itibarın o nispette artıyor! En önemli mevkilere, rahatlıkla gelebiliyor; kendini, yalakası olduğun tipleri ve sana yalaka olanları abad edebiliyorsun! Sistem buna amir; zamanın çarkları böyle işliyor; insanımız bu hale teşne! Allah korkusunun olmadığı bir cemiyette para, en büyük güç olunca, bu kepaze haller kaçınılmaz oluyor. Paranın nereden ve nasıl geldiği önemli olmadığından, sarf yeri bellidir! Diğer bir deyişle, gübrelik yerde ne kadar çeşit gül ekerseniz ekin; o güller, netice itibariyle gübre kokacaktır! Yalanın sökmediği, sahibinin çirkin görülüp tardedildiği; hırsızlıkla elde edilen haram paranın kerih görülüp geçmediği bir diyar gösterin, gidip orada ölelim! Bir cemiyette ahlak sukut etmişse, değerler, yargıları ile birlikte tereddi edip, hep birlikte sırra kadem basar! Bir tekini olsun, muhafaza etmeye imkanınız kalmaz. Ahlaksızlığın sirayeti veba mikrobu gibidir. Dalga dalga yayılır! Mikrobu taşıyanlar, o diyardan gitse bile kurtuluşları yoktur. Gittikleri yerlerdeki insanları da bulaştırarak öldürürler! Kurtulmak mı; güldürmeyin insanı!